Herkesi hayal kırıklığına uğratmış bir albüm anlaşılan. Zaten şu ana kadar dinleyicisini tribute albümle memnun etmek kimseye nasip olmamıştır herhalde. Bu arada enteresan bir şeye dikkat çekmek istiyorum, kelimeye: Tribute. Saygı albümü diye Türkçeleştiriyorlar. Öyle mi? Eh. Kısmen. Aslında haraç ya da vergi anlamına geliyor. Sonra sonra hediye daha da sonra övgü anlamına da gelir olmuş. Benim bulabildiğim en eski tribute albüm 1947 tarihli: Ralph Flanagan – A Ttribute to Glenn Miller. Niçin praise değil, gift değil, respect değil, salute değil? Bu salt övgü yahut hediye olsaydı en azından bir taraf memnun olurdu. İletişim iki denk arasında çünkü. Gönlünden kopmuş veriyorsun. İşte bu gift - hediye . Bir de bunun tersi var; üst alta hediye verir. Lütuf diyebiliriz belki buna. İşteş hale getirilemeyen bir sözcüktür. Denkler arasında lütuf olmaz yani. Üst alta lütfeder sadece. Peki tribute'de ilişki ne yönlü? Asttan üste doğru. Vermek yok, takdim var. Bunun Türkçe karşılığı peşkeştir (Şimdi anlamı değişti peşkeşin. Senin olmayan bir şeyi üstüne hediye etmek gibi bir anlamı var. Eskiden öyle değildi. Padişaha ya da üstlere sunulan hediyelere denirdi.) Lütuf ve hediyede en azından bir taraf memnunken (çünkü gönüllülük var), peşkeşte en azından bir taraf -hatta genelde iki taraf da- hoşnutsuzdur. Peşkeş dediğin şey gönülsüz hediye vermedir. Peşkeşi veren ya umar peşindedir ya can derdindedir. Şimdi albüme geçelim.
Bu albümden kimse hoşnut kalmamış. Yıllar önce Barış Manço kendi şarkılarını yorumladı, Mançoloji'yi çıkardı, o bile kimseyi memnun edemedi. Edemezdi de. Hem müzisyenlerin hem de dinleyicilerin her seferinde bu tuzağa düşmesini anlayamıyorum. Hazırlıklar yapılıyor; kayıtlar, provalar vs. öte tarafta merakla bekleyen hayranlar... Olmaz ablacım, olmaz. Dinleyicilerin bu müziklerden aldıkları tat müzikle alakalı değildir. Onlar o müziği dinledikleri zamanları seviyorlar, özlüyorlar. Çocukluğunun geçtiği mahalleye yıllar sonra dönersin ve sana küçücük gelir ya bu da ona benzer. Bu muymuş rüyalarıma giren, burnumda tüten mahalle? Ezgi'nin Günlüğü döneminin sesidir. Ne demek bu? Bakın size birkaç örnek vereyim: Barış Manço'nun Sakız Hanım Mahur Bey'i (1988), Yeni Türkü'nün Akdeniz Akdeniz (1983) ve Günebakan albümleri (1986) , Grup Gündoğarken'in Nereye'si ve Yöneliş'i (1990) ...
Daha bir dolu örnek bulunur. Klasik Türk Müziği sazları ve motiflerinin Türk popunda kullanılmaya başlanmasının miladıdır bu yıllar. 10 senelik moda. Sonra çoğu silindi gitti. Şimdi İncesaz var, Sema var, Melike Şahin var... Yıllar önce bayatlamış bir besini hâlâ çiğniyorlar. Ezgi'nin Günlüğü de o dönemin dilini konuşan alelade bir gruptur. Yer yer parlak ürünler vermişse de ekseriyetle cansız, fersiz, köhne şeyler koymuştur tezgaha. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, sizin bileceğiniz iş ama yeni şeyler deneme cesaretini gösterebilen, kendine has üslup yakalamayı başaran bir grup olmadı hiçbir zaman. Erkin Koray Estarabimle , MFÖ Geldiler albümüyle, Cem Karaca İhtarname ile, Sezen Aksu Aşkları da Vururlar ile, Barış Manço Mahkum ile, Ergüder Yoldaş Mihrimah ile, Özdemir Erdoğan Ölü Gözüyle İzlenimler ile, Kayahan (bile) Olmalı Olacak İstiyorum ile bu borçlarını ödediler. Cem Karaca gibi şarkı söylemeye çalışın. Ya da Barış Manço gibi, Müslüm Gürses gibi, Ferdi Tayfur gibi, Kaan Tangöze gibi... Taklidi kolay değil mi? Hüsnü Arkan'ı taklit edebilir misiniz? Çok zor. Ezgi'nin Günlüğü gibi beste yapabilir misiniz? O da zor. Radiohead 'gibi' yapmak bile daha kolay. Bütün İngiliz grupları 20 senedir bu taklitle para kazanıyorlar. Taklit edilebiliyor olmak kişilikli olmak manasına gelmiyor tabii. Bazen işe yarayan bir kıstas bu o kadar. Mesela Cihan Mürtezaoğlu'nu da taklit etmek kolay. Kendine has bir üslubu mu var? Suyunun suyunun suyu... Cengiz Kurtoğlu---> Hakan Altun ---> Cihan Mürtezaoğlu.
Belki tuhaf gelecek ama son zamanlarda dinlediğim en başarılı tribute albümlerden biriydi bu. Mesela Nilipek'in söylediği Papatya gayet aslına yakın bir yorum. Hem şarkının aslına yakın hem Nilipek'in kendi üslubuna yakın. Ya da Can Kazaz'ın söylediği Gemiler. Hiç risk almadan yapılmış bir düzenleme. Ezgi'nin Günlüğü fanlarını hiç rahatsız etmemeli aslında. Tek sorun adamın sesi. Berbat bir sesi var Can'ın maalesef. Hem sesi berbat hem fonetiği. Rubato'nun söylediği 1980, Harun Tekin'in söylediği Sevgi Duvarı için de aynını söyleyebilirim. Pinhani'nin söylediği Sabah Türküsü ve Melike Şahin'in söylediği Aşk Bitti ise aslından daha iyi icra edilmiş kuşkusuz. Albümde herkesin dikkatini çeken şey şu; son kuşak seslendirmiş şarkıları. Cihan, Can, Sedef vs. hemen herkes 40 yaş altı. Ve hiçbir yenilik yok. Olduğu gibi söylemişler şarkıları. Hiçbiri azıcık da olsa tahrif etmeye cüret edememiş. En fazla çalgıları değiştirmişler. Piyano yerine kanun falan koymuşlar. Ya da Gripin mesela, blendıra benzeyen boktan, derme çatma süzgecinden geçirip kusmuk gibi bırakmış tezgaha. Ezgi'nin Günlüğü neydi ki onun 'mirasına' sahip çıkan ne olsun? 20 yıl önceki tribute albümlerinin aynısını bir kez daha yapmışlar. 20 senedir hiçbir şey değişmemiş. Aynı adamlar, kadınlar, 'bireyler' tutuyor su başını ve hiç götlerini oynatmaya niyetleri yok. Şu ana kadar memleketimizde çıkmış tribute albümler içinde tek bir parça dikkatimi çekmişti, o da Athena'nın söylediği Bir Araya Gelemeyiz. Orhan Gencebay şarkısı. Tahrif böyle olur işte. Mesela hiç böyle bir şarkı bestelememiş olsa Orhan Gencebay ve Athena yarın bir single çıkarsa: Bir Araya Gelemeyiz. İddia ediyorum çok beğenilir. Şimdi aynını Ezgi'nin Günlüğü tribute albümü için düşünün bakalım. Cihan, Martı'yı single olarak çıkarsa kim dinlerdi? Ya da Zeynep Bastık Eksik Bir Şey'i çıkarsa? Bakın bu Zeynep denen kenenin her cover'ı 30 milyon, 40 milyon kez dinleniyor. Anormal bir rakam bu. En az dinleneni bile 5 milyon. Şimdi görelim bakalım Eksik Bir Şey kaç kez dinlenecek?