Etnik caz benim alerjim olan janrlardan biri. Çift dillidir. Çift dillilik zenginliktir ancak zenginlik her zaman güzel değildir. Bize güzel gerek. Güzelliği dili sevmeden, tanımadan, bellemeden derleyemiyorsun. Elemeden de derleme olmuyor. Zenginlikse biriktirmenin mahsulü. Bu yüzden yüzeyseldir. Oysa güzellik gözün gördüğünden daha derindedir. Çift dilli müzikler çoğu zaman elemenin değil biriktirmenin ürünü oluyorlar çünkü biriktirmek elemekten kolay. Mert Pekduraner’i koyalım hedefe. “Doğu ve Batı arasındaki seslerin peşinde” bir müzisyen. Bova’da denk geldim. Uzun zamandır dinlediğim en tatsız, en yavan şeylerden biriydi. Adam konuştuğu dili sevmemiş, tanımamış. Her iki dili de olabilecek en yüzeysel haliyle konuşuyor. Müktesebatı idrak etme gayreti göstermemiş. Kulağına çalındığı kadarının semeresi peşinde. Ne demek istiyorum? Bova, Akbank Caz Festivali, Nilüfer Caz Festivali, Borusan Sanat vs… Mert’in müziğini icra etme fırsatı bulabildiği mecralar. Buralarda ‘caz müziği’ dinlemeyi bekleriz. Mert’in talip olduğu şey öncelikle caz öyleyse. Caz müziğinin corpus’u hiç şüphesiz Real Book başlığı altında toplanan standartlardır. Mert bu külliyattan kaç parçayı ezbere çalabilir sizce? İddia ediyorum 3’ü geçmez. İnanın çok iyimser bir rakam bu. Caz müzisyenleri bir cemaat oluştururlar. Cemaatler kendisini ötekinden ayrıştıran ve bu bağımsızlığı muhafaza etme niyetinde olan topluluklardır. Topluluğun mensuplarını bir arada tutan tutkal işte bu bilinçtir. Bilinç ise paylaşılan kültür ve ortak müktesebat üzerine kurulur. O halde Mert bu cemaatin bir parçası olamaz. Olmamalı. Peki ya ikinci dilini, Türk müziğini tanıyor mudur? Bir peşrevi dört hane bir teslim çalar mı dersiniz? Muaz eşlik ediyor genelde kendisine. Türk müziğini seven, tanıyan bir müzisyen. Ancak caz müziğiyle hiç bir alakası yok. Haliyle ortaya çıkan şey iki dilin de soysuzlaştığı can sıkıcı bir laf kalabalığı. Demek çift dillilik her zaman Nabokov’u doğurmuyor, kimi zaman Killa Hakan’ı peydahlıyor.
Ava Trio birkaç senedir takip ettiğim, dinlediğim bir grup. Tanışıklığa vesile olansa grubun kontrbasçısı Esat Ekincioğlu. Konuştuğu her iki dili de seven, tanıyan veya tanıma gayretinde olan bir grup. Çok özgün, çok sevimli, çok rahatız edici olmasa da her evin kendine has, unique bir kokusu olduğu gibi Ava Trio’nun da kendine has bir sound’u var. Kendiliğinden ve beklenmedik şekilde ortaya çıkmış bir sound gibi. Öyle ki isteseler de değiştiremezler sanki. Bestecilik anlayışları da böyle. Uzun cümleli, takibi güç, kendi ritmini barındıran, dinlemeye değecek melodiler. Eksik olan şeyse icracılık. İnsan taşkın bir şeyler duymak istiyor ama ne yazık ki sadece tekerlek izinden giden doğaçlamalar bulabiliyor.
Benden bu kadar.