Geçtiğimiz yazıda çalgısal müziği konuşmuştuk ancak bu müziklerin hepsi de tuşlu sazlar -önce org daha sonra klavikord ve klavsen- için yazılmışlardı. Önce org çünkü ondan başka kutsal saz yok. Kutsallığı şöyle dursun ondan başka hiçbir saz bu denli immobil değildir. Üstelik her org biriciktir çünkü mekan için tasarlanırlar. Diğer sazlar yapılır (to make), org inşa edilir (to build). Sıklet farkını yeterince ifade edebildim umarım. Dolayısıyla çalgısal müziğin soylu bir uğraş olarak kabul görmesi için kapıyı aralayanın org olması gerekiyordu. Öyle de oldu. Ardından da haliyle diğer tuşlu çalgılar geldiler. Şimdi sıra yaylılarda.
Yaylı çalgılar içerisinde hem soyluların hem de sıradan insanların rağbet ettiği ilk çalgı kemandır. Avrupa’da ilk kez 16. yüzyıl İtalya’sının kuzeyinde tebarüz eder. Önce Brescia’da ardından 40 kilometre güneyindeki Kremona’da baş tacı edilir. Hala daha dünyanın en iyi kemanları Kremona’da (Stradivari, Amati, Guarneri, Ruggieri …), en iyi çello ve kontrbasları Brescia’da ve Brescia’yı hakimiyeti altına alan Venedik’te (Battista Rogeri, Paolo Maggini, Gasparo da Salò) yapılır. Tıpkı keman gibi keman müziği de bu memleketlerde doğmuştur. Brescia’nın has evladı olan Giovanni Battista Fontana’yı [1589–1630] bu müziğin alemdarı saymak gerek. Fontana’nın bir keman ve bir basso continuo için yazdığı sonatların ilk kez derli toplu kayıt altına alınması geçen sene Bolivyalı kemancı Neyza Copa’ya nasip oldu. Fontana: Complete Sonatas For Violin and B.C. Bir kuple tadımlık paylaşayım:
Bu tabii sadece bebek adımıdır. Bebek adımları hayranlık ve heyecandan çok şefkat uyandırırlar. Tökezleyen ayaklar zamanla koşacak, zıplayacak, parmak ucunda yükselecekler fakat hepsi değil. Kimi hantal kimi de düztaban olacak. Keman ise insan sesinin müzikal üslubunu aktarabilen, hızlı geçişlere izin veren, uzak notlar arasında zıplamanın mümkün olduğu, yay sayesinde farklı ifadelere bürünebilen son derece kıvrak, sustalı bir çalgıdır. Çalgının gösterişçi ve taklitçi yönüne Mantovalı kemancı Carlo Farina [1600-1639]’nın müzikal açıdan değersiz eseri Capriccio Stravagante’de tanık olabilirsiniz. Kemanın bu parçada kedi, köpek, horoz, trompet, düdük, karga sesi falan taklit ettiğini duyacaksınız.
Fontana’nın keman sonatları kadar tarihi öneme sahip bir diğer eser de Salamone Rossi’nin [1570-1630] trio sonatlarıdır. Besteciden yazının dördüncü bölümünde de bahsetmiştim. Melodiyi seslendiren iki çalgının, üçüncü bir çalgıyla desteklendiği formun (trio sonata) çerçevesi ilk kez bestecinin Il primo libro delle sinfonie e gagliarde (1607) başlıklı eserleriyle çizilmiştir. Aşağıdaki videoda 30 saniyelik numune göreceksiniz:
Kolayca fark edildiği gibi keman sonatlarda, trio sonatlara nispetle çok daha gösterişli, özgür ve artistik. Beklenen de budur zaten. Buna karşılık trio sonatlarda da karşılıklı konuşmanın ve birbirini tamamlamanın lezzeti vardır. Form belirginleşmeye başladıktan kısa bir süre sonra üç keman ve continuo için eserler yazılmaya başladı. İlki Venedikli besteci Giovanni Gabrieli’ye [1557-1612] ait olan eser, cesur bir denemedir. Kemanlardan biri continuo’ya destek verir. Yani iki continuo, iki kemana karşılık gelir. Müziğin hacminin artmasında önemli bir adım. Giovanni Valentini [1582-1649], Gabrieli’nin tekerlek izinden gidenlerden biri. O da Venedikli. Günümüzde unutulmuştur. 4 numaralı sonatı, bu formun nerelere kadar esneyebileceğini, müziğin dağarcığının ne denli zenginleşebileceğini gösteren, günümüzde taze kalabilmiş bir eserdir:
Çok sesli canzonalarla geç dönem barok konçertosu arasındaki köprü na işte böyle bir şeydir. Tabii Kremonalı besteci Monteverdi’nin 1607 yılında bestelediği Orfeo operasıyla keman üslubuna ve dağarcığına kattıklarını da anmak gerekir. Fakat kemanlar bu eserin apresidir ancak. Esas öğeden çok süstür. Orfeo’yu gelecek azılarda detaylıca inceleyeceğiz. Şimdilik pas geçiyorum. Yeni paragrafın zamanı geldi.
Birbirinden farklı pınarlarda spontan ve dağınık şekilde kaynayan keman sesleri ilk kez Brescialı besteci Biagio Marini [1597-1665] ile kurumsallaşmıştır. Daha fazla teatrallik ve daha fazla ifade arayışı içinde olan besteciler ilk başta vokal müziğinin sınırlarını esnettiler. Ardından çalgılar, vokal müziğin bu yeni ifade biçimini taklit etmeye başladılar. Nihayet çalgısal müzik vokal müziğinden ayrı, otonom bir sahaya dönüştü. Kopuşun öncüsü ilk başta tuşlu çalgılar oldu. Ardından da Fontana ve Farini ile teknik hacmi, Monteverdi ve Gabrieli ile ifade kapasitesi genişleyen keman geldi. Marini bu özerkliğin ilk şeflerindendir. Marini ile birlikte kemanda virtüöz mertebesine ulaşmakla beraber, bu virtüözite aracılığıyla elde edilecek rol, üslup veya ifade de uğraş haline gelmiştir. Kurumsallaşma budur. Bestecinin 1626 yılında yayınladığı ve sonradan Opus 8 olarak isimlendirilen koleksiyonu keman müziğinin ilk zirvesidir. Koleksiyonda 60’tan fazla eser var. Dokuz tanesi üflemeli çalgılar için (trombon, kornet, fagot vs.) yazılmıştır. Continuo çalgı olarak çoğunlukla lavta tercih edilmiş. Eserlerin belirli enstrümanlar için tasarlandığı ilk enstrümantal müzik koleksiyonlarından biri, belki de ilkidir. Bunu bestelemek kadar yayınlatmak da zordur. Neuberg Dükü Wolfgang Wilhelm ile Avusturya Arşidüşesi Isabella’ya borçlu olduğu pahalı bir macera. Fark ettiyseniz İtalya’da doğan müzik, 900 km kadar kuzeye ulaşmış. Koleksiyondan solo keman için yazılmış bir capriccio seçtim. Yarım dakika dinlemek bile Marini’nin milat olduğunu anlamaya yetecektir:
Şu kısacık melodide akor motifleri, arpejler, uzak aralıklar arasında sıçramalar, triller gördük. Bu ifade biçimleri vokalde ve tuşlu çalgılarda sıkça kullanılmasına rağmen keman için görece yenidir. Bir yandan da çalgının sınırları somut manada esnemiştir. Eskiden yaylı çalgılarda en alt tel pek kullanılmazken Marco Uccellini [1610-1680] ile birlikte her milimetresi işlenmiştir. İlerleyen yıllarda eşiğe kadar taşacak olan menzil şimdilik klavyenin bittiği yere kadar uzanmıştır. Fakat kemanın üslup dağarcığını genişleten ve ona yeni bir karakter veren şey sul ponticello, col legno, scordatura gibi yay kullanım teknikleri olmuştur çünkü bu teknikler sadece kemana özgüdür. Çalgının özerkliğini pekiştirenler bunlardır.
Kemanın halaskarlarını andığımız yazıyı artık bitirelim. Gelecek sefere nihayet operayı konuşuruz.
Arivederci.