Bu sene 13.sünü idrak ettiğimiz bilgi yeni müzik festivali dün nihayete erdi. Bu başlığın daha önce açılmamış olmasının sebebi Bilgi Müzik öğrencilerinin (ve akademik kadrosunun) yaptıkları işe inanmamaları, bu işi kerhen yapmaları olsa gerek. Tüm festivalin kritiğini yapmayacağım. Utkan Akçay denen duygusal zibidinin saçmalıklarının (en son music for refugees gibi dokunaklı bir eser üzerinde çalışıyordu), Enis Gümüş'ün elektro-akustik mastürbasyonlarının veya Fulya Uçanok'un "eserlerinin" analiz edilecek bir tarafı yok. Bu "eser"lerin en sevdiğim tarafı besteciler tarafından yazılan alt metinler. Mesela Fulya Uçanok, Crackle Away başlıklı eseri için şunları yazmış:
"This piece is composed by three micro samples, a crackle sound, a sine tone sample, and a cardboard box hit. The whole piece is constructed by processing these three samples in different ways. It was inspired by a very loud cicada outside my window, as i found my mind traveling into imagining each crackle sound that the tummy of the cicada, its everyday life and its possible sentients."
Mealen:
"Eser üç minik sample'dan oluşuyor: çıtırtı sesi, bir sinüs dalgası örneği ve karton kutuya vurma sesi. Tüm eser bu üç sample'ın farklı şekillerde işlenmesinden oluşuyor. Penceremin dışındaki gürültücü bir ağustos böceğinden ilham aldım. Zihnimi ağustos böceğinin gövdesindeki, günlük yaşamındaki ve hislerindeki çıtırtıları hayal ederken buldum."
Ya bi siktirin gidin Allah aşkına.
Neyse, sevgili okurlarım eğer sizin de böyle modern besteleriniz var ve fakat yazacak alt metin bulamıyorsanız yengenizden size kıyak: The Contemporary Classical Composer's Bullshit Generator
Şimdi işimize bakalım. Hezarfen Ensemble'ın dört üyesi iki bölümden oluşan bir konserle festivali noktaladılar. Konumuz bu. Arter diye modern bir ucube bina var ya Dolapdere'de, konser oradaydı. Konserden önce binanın beton bahçesine yayla kancığı gibi yayıldık, dedikodu dinledik. Artun (Çekem) Columbia'dan kabul almış, Zeynep (Oktar) Boston'a mı ne gidiyormuş, Seda (Erciyes) amma çapkınmış, Yağmur (Üçkardeş ) niye Seren Serengil gibi giyinmiş vs. vs. Sonra salona geçtik. Rengarenk n95 maskelerin üzerindeki aydın ve akademik bakışlar eşliğinde yerimize geçtik. Birinci bölümde Samir Odeh Tamimi, Genoel von Lilienstern ve Terry Riley'den parçalar seslendirildi. Riley dışındakileri ilk kez duydum. duymadıysanız kayıp sayılmaz. Kısa bir aradan sonra da ikinci bölüm başladı. Dokuz genç bestecinin besteleri ilk kez seslendirildi. Kayıt düşmek adına repertuarı buraya ekleyeyim:
1) Yağmur Üçkardeş - Imprisoned Reality
2) Ömer Göksen - reanrgBdnbu
3) Tarık Cavlı - Autonomous
4) Larisa Halis - Yu-Yi
5) Ada Dinçer - Aphotic
6) Şimal Yaktıyol - Kampulmbağa Uykusu
7) Deniz Tuna - Furioso
8) Zeynep Oktar - separation ends, near eternal respair
9) Ozan Özgüç - Cohaesiones
Önceden çiğnenmiş lokmaların önümüze konduğu, klişelerle dolu akademik zırvalar repertuarı. Circular bowing'ten sul tasto'ya, chewing'ten col legno'ya kadar ne kadar yay tekniği varsa hepsini boca ettikleri; melodiden, armoniden, ritmden ve en önemlisi kompozisyondan yoksun, düzenlenmemiş ses yığını. Kompozisyondan bile yoksun olduğunu nasıl anlarsın biliyor musun? Parçaların bitişinden. şiir, şarkı, tiyatro vs... Bir eserin bittiğini muhatabı anlayamıyorsa, o eser eksiktir. Parçaların bittiğini yalnızca icracılar ve besteci biliyordu. Ne zaman alkışlayacağımızı bakışlarıyla bizi onayladıklarında anlayabildik sadece. Saçmalık. Dinleyiciyi avlayacak tek bir silah var sarıldıkları o da mizah. Ömer'in parçası böyleydi mesela. "Klasik" bir yaylı dörtlüsü cümlesi kısacık bir an için seslendiriliyor, sonra da sanki kaset sarmış gibi sesler bozuluveriyor. Dinleyiciler bu bayat espriye güldüler. Bilgi kantininde eskiden anlatılan bir mini-fıkrayı da ben anlatayım da lazım olduğunda kullanırlar belki. Schoenberg bara girmiş, "bana bir cin ama tonik olmasın" demiş. Pöfff.
Bilimin dine dönüştüğü şu günlerde sanat da bilime dönüşüyor belli ki. Neyin sanata dönüşeceğini merakla bekliyorum.
Genç bestecilerden sadece bu ikisi yüklemiş eserlerini yeni yeni. Allah belamı vereydi de şuanları duymadan toprak olaydım. Diğerleri ar etti de yükleyemedi diye umuyorum.
Eser: https://soundcloud.com/pilerin/kaplumbaga-uykusu-turtle-sleep
Açıklama: Evrimsel tarih açısından kaplumbağaların, çoğu günümüz hayvan türlerinden daha yaşlı olmaları, birçok koşula uyum sağlayarak hayatlarını devam ettirmeleri ve sürdürdükleri yaşamın uzunca olması; bu canlıların ilginç yanlarını oluşturuyor.
Deniz kaplumbağaları dinozorların zamanından beri var. Bu durum, hayvan alemine bakıldığında 200 milyon yıllık bir süreçe tekabül eder. Bu da halk arasında “bilge olma”, bazı türlerin hareketlerinde yavaşlık “sabırlı” olma söylemi oluşturabilir. Bu bilgi birikiminde; kaplumbağalar rüya görselerdi ortaya nasıl bir tablo çıkardı, bir dişi deniz kaplumbağasının yumurtalarını yuvaya bıraktıktan sonra kafasında olası hangi endişeler olur, eserin genel yazılma telaşını anlatır. Eser, uykuya geçiş olarak düşünülen bir ölçülük sus ile başlar, ardından rüyalar sırasıyla motiflerin farklılaşmasıyla çeşitlenir. Eser aynı zamanda Murat Kemaloğlu’nun “kaplumbağaların uykusuna dek” şarkısından esinlenerek yazılmıştır.
Eser: https://soundcloud.com/ada-dincer-207262939/aphotic-for-string-quartet-2022
Açıklama: “Aphotic” kelimesi, okyanusun çok az ışık alan derin bölgesi anlamına gelir. Bu başlık, kulağın kalabalık bir doku içinde “saf elementleri” seçerken oluşturduğu algıyı, saf karanlıkta ışığın algılanmasına benzeterek ifade eder. Eser, organik bir bileşenin ögelerinin eş zamanlı olarak hem kendi içinde hem de birbirleriyle etkileşerek dönüşmesinin müzikal karşılığını arar. Müzikal ögeler arasındaki hassas ilişkiler, ayrıntılara duyarlılık ve eleştirel bir dinleme deneyimi sağlar.