Burak, “müzisyen bir babayla, balerin annenin oğlu” bir mirasyedi. İyi okullarda okumuş. Elinde fagotla geziyor. İki konserde denk geldim, tüm albümlerini dinledim ama bir türlü fagot çalışının övgüye mazhar olma alametlerini duyamadım. Birkaç kayıtta 8-10 ölçü alelade şeyler çalmış, hepi topu, o. İlhan Erşahin hangi saksafon çalışıyla ‘efsane’ olduysa, bu da öyle oldu herhalde. Albümlerini Deutsche Harmonia Mundi basmış. İnanılır gibi değil. En son bu kadar şaşırdığım şey Uzanlar’ın Nokia ve Motorola’ya 3 milyar dolar takması olmuştu. Koskoca Nokia, koskoca Motorola nasıl böyle kolay tufaya düştüler? “Vasat bir zeka, ayak bileğine ulaşmayan derinlik ve ortalama beceri üzerine müthiş bir özgüven inşası.” Albümlerin bülten yazısı bunun gibi bir cümle olmalıydı. Onun yerine Hürriyet’te, Milliyet’te ve hatta Andante’de methiyeler düzdüler. Avrupa’nın propaganda düdüğü olan DW bile röportaj yaptı, çanak tuttu bu albümlere. Çok mu sıra dışı buldular, çok mu beğendiler albümü? Hiç sanmam. Eğer Burak’ın babası, oğluna 8 fagot alacak kadar zengin ve namlı bir müzisyen olmasaydı (en boktan fagot bile 15.000 TL’den başlar. Kaldı ki Burak’ın Borusan’daki konserde çaldığı fagotun fiyatı –barok fagotu idi ve yanlış görmediysem Scherer marka idi- 6000 Euro’dur) acaba Musica Sequenza ismini hiç duyabilir miydik? Asla! Bu müziğe gösterilen alaka, verilen ödüller, ona ayrılan sahneler Burak’ın başarısı değildir. Babasının yürüttüğü lobi faaliyetlerinin mükafatıdır. Sanat diş macunu, nezle ilacı, ustura bıçağı gibi reklam edilerek; çanak tutarak biriktirilmiş methiyeler zoruyla yükselmez. “Semtini koruyan bağcılar kedisi” başlığına bile 39 entry girilmişken, onca reklama rağmen Burak Özdemir’e sadece 2 entry girilmesi bundandır. Kaldı ki o 2 entry’i bile Erhan Seçkin yazmış. Bunu da Burak’ın değil babasının skor hanesine yazıyorum.
Tüm bu kepazeliğe rağmen geçtiğimiz günlerde konserine gittim. Herkesin görüp de benim göremediğim şey neydi? David Torn’dan bir gün sonra aynı sahneye çıkabilecek ne vasfı vardı bu adamın? Orkestraya şeflik eden Burak, koca koca insanları Ruhsar gibi giydirmiş, kendisi de onlardan daha berbat bir kostümle utanç nişanesi gibi duruyordu. Pembe çerçeveli numarasız gözlüğü ve tek bir uzun ses üflemek dışında hiçbir zaman kullanmadığı fagotuyla halis bir züppe. Yılmaz Morgül – Kerimcan Durmaz kırması gibi. Masada iki Macbook, berbat bir tekno altyapı, vasat müzisyenler, abdi’nin keçisi gibi baş sallayarak müziğin ritmine kendi bırakanlar… Kısacası dostlarım, sahnede bir balon vardı.