Ondes martenot ve yaylı çalgılar için poem - 1934
Bu yazının cevap aradığı soru şudur: Cemal Reşit Rey niçin ondes martenot için müzik yazdı? Cemal Reşit Rey'i biliyorsunuz, duydunuz. Türkiye'deki batı klasik müziği okulunun kurucularından. Müzik eğitimini Paris ve Cenevre'de aldı. Ondes martenot denen çalgı da 1928 yılında Fransa'da dizayn edilmiş. İlk elektronik müzik aletlerinden biri bu alet. Enteresan da bir sesi var. O yıllarda iştahlı bir arayış var zaten. Mesela teremin de aynı yılın ürünü. Hem yeni çalgı arayışları var hem de var olan çalgılarda yeni sesler aranıyor. Flütteki key clicks, white noise tekniği; kemandaki chopping tekniği; prepared piano falan filan hep bu dönemin eseridir. Yeni sesler, yeni biçimler, yeni ritmler, yeni akort sistemleri hatta yeni gürültüler peşindedir herkes. Messiaen, Varese, Xenakis, Webern, Bartok vs. bu dönemi inşa eden isimlerdir. Mesela bunların akranı olan Manuel de Falla diye bir besteci var, hiç isminin anıldığını duymadım. Tolga Tüzün bile bilmez belki. Niye çünkü çağın gerisinde kaldı. Mazinin dilinden kopmak istemedi fakat ona bir yenilik de katamadı. Kuvvetli melodiler bulmuş olabilir ama o dönemin ruhuna lazım olan yenilikti. Bunu anlamadı belki de tercih etmedi. Cemal Reşit Rey o dönemin ruhunu görmüş, tanımış belli ki ama anlayabilmiş mi emin değilim. Oliver Messiaen'in meşhur bir eseri vardır: Turangalia Senfonisi. 10 bölümlü bir senfonidir bu. Çok görülmüş şey değil. Genelde 4 bilemedin 5 bölümlü olur. Teknik açıdan kusursuz. İşçilik iyi. Zaten bu adamlar çok çalışkan öğrenciler. Messiaen'in piyanoyu ve orgu çok iyi çaldığı biliniyor. Yaylı çalgıları da şöyle böyle çalıyor. Armoni bilgisi fevkalade. Adam 11 yaşında Paris Konservatuarına girmiş çıkana kadar almadığı ödül kalmamış. Neyse işte bu senfoniyi önemli kılan iki cihet vardır. İlki kullanılan ritmler ikincisi de kullanılan çalgı. Hindu müziğindeki kazık ritmleri hatmetmiş, sindirmiş ve eserine yerleştirmiş. Robert Sherlaw Johnson'ın kitabında ritmlerin eksiksiz analizini bulabilirsiniz. Sıkmayayım şimdi. Teknik açıdan zor iş gerçekten. Çatıyı bu ritmler oluşturuyor. Melodi yükünü de ondes martenot sırtlanmış. Parçayı açıp dinlediğinizde şunu düşünün; ondes martenot değil de çello ya da ne bileyim flüt hatta obua kullanılsaydı ne değişirdi? İfade eksik kalır mıydı? Değişikliğin cüzi olacağını düşünüyorum. Yani bu çalgının varlığı müziğe bir şey katmıyor. Bu olsa olsa baharattır. Messiaen baharatı ana yemek diye önümüze koymuş. Olan budur. Bu boku yemek zorundayız çünkü Messiaen sunuyor. Fakat aynı boku Cemal Reşit Rey servis ettiğinde burun kıvırırız. İşin ucu yine hiyerarşiye geliyor. Burun kıvırırız çünkü Cemal Reşit Rey bize ana yemek olarak baharat sunacak sıklette değil. Biz derken kendimi kast etmiyorum tabii. O günün müzik otoritelerini, namlı bestecilerini, şöhret eleştirmenlerini kast ediyorum. Peki Cemal Reşit Rey niçin yazdı böyle bir müziği?
Birkaç cevap bulabiliyorum. Dünyadaki yenilik arayışının Türkiye'deki yalvaçı olmaktır belki amacı. Sonuçta bu adam Avrupa'da müzik öğreniyor ve memleketine dönüyor, dönecek neyse. Sorumluluk duyuyor. "Orada bunlar bunlar oluyor" diye yazmak, anlatmak başka kendince bir numune hazırlayıp sergilemek başka. Yani bunu sorumluluk bilinciyle bestelemiş olabilir. Bir başka ihtimal de şu; Cemal Reşit Rey belki de hiçbir beklentisi olmadan, sadece denemek için bestelemiştir bu parçayı. Bu çok aklıma yatmıyor çünkü bunu nerede seslendirecek? Yıl 2020 Türkiye'de hâlâ ondes martenot yok. Bırak ondes martenot'u doğru düzgün 3 tane klavsen yok. Opera sahneleyecek sahne bile yok. Cemal Reşit Rey gelecek için belki fazla ümitliydi ama ne olursa olsun bu parçasının Türkiye'de seslendiril(e)meyeceğini biliyordur. Buna eminim. Yine de yazmış. Niye? Aklıma en çok yatan izah, bestecinin dağıtılan prestijden pay kapmak istemesi. Bunu çocukça bulsam da sahtekarlık olarak görmüyorum. Çünkü bu adamın bir misyonu var. Sadece aklına eseni besteleyen, yularlarını duygularına teslim etmiş bir aventürye değil ki bu adam. Adam bir misyoner, bir proje. Herkesin ağzının içine baktığı bir öğretmen aynı zamanda. Devşirmek istediği prestijden sade kendi yararlanmayacak. Eğer hesap tutsaydı ve Cemal Reşit Rey'in ondes martenot için yazdığı eser yurt dışında bir konser programına girebilseydi Özkan Manav'ın, Evrim Demirel'in de tanınırlığı, prestiji artacaktı Batı'da. Ondes martenot'a wikipedia'dan bir bakın. Başlıklardan biri şu: Use in classical music. Hah, şimdi listeye bakın. Var mı Cemal Reşit Rey? Yok. Nasıl olsun ki? Parçanın notaları yıllarca kayıptı biliyor musunuz? Hatta Cemal Reşit Rey'in pek çok notası kayıptır. Yalçın Tura, filarmoni derneğinde bulmuş da notları temize çekmiş. Sadece bunun için bile büyük sanatçıdır Yalçın Tura. İlk ve tek kez de 2016'da CRR'de seslendirildi. Konsere 50 kişi gitmişti. Bilgi Müzik'tekiler, MIAM'dakiler Arkaoda'daydı sanırım. Daha acayibi şu; bu performanslar nasıl kayıt altına alınmazlar ve paylaşılmazlar? O akşam Arkaoda'da, Karga'da, Bina'da olanlar kaçırdıkları bu konseri nasıl dinleyecekler? Wikipedia'nın nasıl haberi olacak?
Bitirişi günümüz Türk bestecileriyle ilinti kurarak yapacağım. Şimdi Sesin Yolculuğu diye bir festival var. Genç besteciler festivali. Harika bir iş. Ne sunduklarının hiç önemi yok. Böyle kısır, çorak bir kültür ortamında vahadır böyle festivaller. Burada öğrencilerin besteleri seslendiriliyor. Çok parlak işler çıkıyor bazen. Mesela Gizem Alever'in L'amen'ini orada keşfetmiştim. Yüreklendirilmeli bu kadın. Fakat çokça solo vibrafon, solo fagot, solo trombon gibi sıra dışı denemelere denk geliyorum. En fazla kullanılan çalgı galiba blok flüt ya da bas blok flüt. Körün değneğini bellediği gibi bellemişler flütü. Hayret. Bir de "prepared piano ve tape için" var. Bestecinin doğum yılı 98. Ablası sen ne ara Haydn'ı, Vivaldi'yi, Bach'ı dinledin de sıra buna geldi? Yani tamam öğren, dene ama bak bu fırsat karşına bir daha çıkmaz. Tek kurşununu böyle harcama. Orada seni dinleyen hocalarının, abilerinin, ablalarının "vay be iki vibrafon çok iyi fikir" diyeceğini sanıyor musun? Senin prepared piano'ya gelmen için önce düzünü hazmetmen gerek. Çünkü sunduğun şeyin biçimi çok iddialı. Onun içi dolu değilse bu çocukluk değil kurnazlık olur. "Ata nal çakıldığını görmüş, kurbağa ayağını uzatmış" derler.