Herkesin malumu, ekşi sözlük’e erişim engeli geldi. Öncesinde de depremler oldu, bir sürü insan öldü ya da ölümden beter şeyler yaşadı. İnsanlar üzüldüler, öfkelendiler, bazıları yardım için kendilerini paraladılar, kimileri de yaşananlara bigane kaldılar. Ertuğrul Özkök en çok ilgi çekeni oldu bunların. NY Times, Paris’te yenecek en iyi yemekler listesine lahmacunu almış. Ertuğrul Bey de buna pek sevinmiş ve sevincini okuyucularıyla paylaşmış. Mahalle yanarken orospu saçını tarıyormuşmuş. Bu ikisi dışında üçüncü bir tip daha var. Yazının konusu onlar.
Bunlardan biri Ayşegül Deveioğlu. Bu ve bunun hempaları Tuna Kiremitçi, Nedim Gürsel, Aslı Perker falan Gazete Oksijen mi ne öyle bir yerde deprem sonrası çekilen “acıklı” fotoğrafların üzerine “edebiyat yapmış”lar.
Şu fotoğrafların niçin metne ihtiyacı olsun Allah aşkına? Ateş düştüğü yeri yakıyor ama şulesine de yamyamlar üşüşüyor. Işık kendi üzerinde olsun da neyin ışığı olduğunun önemi yok.
Bir diğer isim Gonca Vuslateri. TRT’de depremzedeler için bağış toplandı ya, işte o programa Gonca Hanım’ı davet etmişler fakat sonra da tekliflerini geri çekmişler.
“Ne vakit ben TRT’de çıkarım, o gün bilin ki biz BİRlik olmuşuzdur”. Vay anam sen neymişsin be. Sonra Sevan Bey:
Her konuyu muhakkak kendine getiren, kendinden bahsetmeyen şeylere karşı ilgisini diri tutmakta zorlanan, her şeyi kendiyle bölen, çarpan, ölçen acayip sıkıcı bir model. Sıkıcı çünkü kendini sevmekte ikililiğin yarattığı heyecan, belirsizlik ve tazelik yok. İkililik bir süreç ama kendini sevmek bir ruhsal süreç bile değil. Tamamlanmış, hantal bir durum. O kadar.
Örnekleri arttırmak istemiyorum. Yazması da okuması da zevksiz. Finali başlıktaki isimle yapacağım: Cihat Duman. Takip ettiğim, eleştiri yazılarını zevkle okuduğum, akıllı saydığım bir adam Cihat. Fakat çiğ bir herif. Hatırlarsınız belki, yıllar evvel Üsküdar’a Mekke maketi mi ne koydulardı da bu da ihram giyip tavafa gitmişti. Arkadaşı da fotoğraflarını çekti. Falan filan…
Valla sizi bilmem ama ben epey gülmüştüm. İyi espriydi bence. Sonra Cihat sürekli bu şakasını anlatır oldu. Geçmiş zaman hatırlayamıyorum ama twitter’a mı facebook’a mı ne kapak fotoğrafı falan yaptı. Sürekli bu şakasıyla ilgili çıkan haberleri paylaşıyor. Ohoo… Valla kabak tadı verdi. İlgi iptilasının hudutları hakkında ben de o zamanlar fikir sahibi olmuştum pek çok kişi gibi (Adam curiouscat.me ‘ye girip soru falan yanıtladı ya günlerce. Öyle bir iptila). Son olarak da ekşisözlük’ün kapatılmasıyla ilgili değerli fikirlerini paylaştı.
Kendisini “ifade hürriyeti tellalı” olarak tanımlayan, hakareti menfi bir fiil olarak değerlendirenlerin deli olduğunu düşünen ve bizlere hakaret suçu takıntısından kurtulmamızı tavsiye eden bu herif aynı zamanda “demokrasinin bazı durumlarda rafa kaldırılmasını” da anlayabiliyormuş. Bu aydınlanmayı da aşı propagandasına karşı duyulan rahatsızlık sonrası yaşamış. Şair değil bilim31 diyakozu. Aşı karşıtlarının düşünceyi ifade hürriyeti olmamalıymış. Bu Pfizer havarisinin ekşisözlük’e uygulanan sansür karşısında aldığı tavır hiç sürpriz değil. Bilhassa gerekçesi şahane: “Anamıza bacımıza küfrediyorlar”. Herifteki şımarıklığa bak. Sözlük, faşistlerin örgütlenme yeriymiş ve bu teröristlerin eylemlerinin ve operasyonlarının ifade hürriyeti hudutlarında olmadığını anlamak için sözlükte adını soyadını aratmamız yeterliymiş. Nasıl da nazenin, nasıl da çıt kırıldım. Bilmem kaç milyon insanın okuduğu ettiği bir mecra var fakat burası kapatılmalı çünkü Cihat’a küfrediyorlar. İfade özgürlüğü, demokrasi, hak, hukuk falan tamam ama önce Cihat. Her düğünde gelin her cenazede ölü olmak isteyen bu salon sürüngenleri söz konusu başkalarıysa Yunus Emre donuna bürünürler de ibre kendilerine döndü mü Hızır Paşa kesilirler. Tayyip’ten daha can sıkan bir şey varsa o da bu çeyrek Tayyipler.