Şarkı yazarlığı sepetçilik, keçecilik, nalbantlık gibi unutulmaya yüz tutmuş zanaatlerden. Zanaatkâr işçiyle aynı kişi değildir. O homo faber’dir. “Alet yapan insan” diye tercüme ediyorlar. Yanıltıcı. “İmal eden insan" demek gerek. İşçi ise “animal laborans”tır: Çalışan hayvan. Arendt, işçiye hayvanlığı münasip görmüş çünkü hayvan tereddüt etmeyi bilmez. Bunu işçi de bilmez. Çalışmak onun için gereklilik hatta zorunluktur. O, kendisine verilen vazifeyi yerine getirmekle yükümlüdür. Zanaatkâr ise vazifesini kendi tayin eder ve bu vazifeyi en iyi şekilde yapma gayreti duyar. Bu yüzden tereddüt nedir bilir ve hatta tedirgindir.
Mabel bir zanaatkâr. Kendine tayin ettiği vazife ne? Make Turkish Pop great again! Türk popunun altın çağı diye anılan zamanın alemdarı hiç şüphesiz Sezen Aksu. Mabel şimdi Sezen Aksu ile kıyaslanıyor. Kıyaslandığına göre yarışıyor. Hiç değilse ona yetişmeye çalışıyor. Start tabancası Maya’ydı. Fatih ile birlikte Mabel, Sezen Aksu’nun dengi oldu. Çoğunluğun kanaati bu. Sezen Aksu (ve ekibi), kendi sesini bulamamış Türk pop müziğinde yeni ve kendine özgü bir şey üretebilmeyi başaran ilk figürdür. Hemen arkasından MFÖ geliyor. Daha öncesi çoraktır. Sezen Aksu ve MFÖ birbirlerine karışmayan, iki ayrı deniz. Her ikisi de kalabalıklarla iç içeydi. Kalabalık, popüler sanatın son doğrulayıcısıdır. O olmadan olmaz. Mabel ise kalabalığa karışmış, onunla bir olmuş. İç içe olmak ve bir olmak farklı şeyler. Kalabalıkları, onlarla iç içe olmadan yoğuramazsın ama kalabalığa karışırsan da yoğrulursun. Mabel, kalabalığın coşkusundan doğan bir dalga. Günümüz Türk pop müziği ise durgun bir deniz. Durgun denizde dalga. Çok hoş ama dalgalar kalıcı değildir. Zanaatkârlar da öyle. Kalıcı olan sanattır.
Sezen Aksu besteciliği, pervasızlığı, cüreti, tükenmez iştahıyla kıymetli düşmanları olan kıymetli bir sanatçı. Hemen hiçbir zaman kendinden önceki kuşağın bakiyesini kurcalamamış, oradan medet ummamış. Söyleyeceklerini kendi sesiyle, kendi sözleriyle söylemiş, ardından gelenler hatta akranları için eşelemeye değer bir hazine olmuştur. Hiç şüphe yok ki bir yenilikçidir. Mabel ise bir yineleyicidir. Yineleme altını çizmek, pekiştirmek demektir. Yineleyiciden yoksun yenilik hastalık alametidir. Solmaya ve kurumaya mahkumdur. Aynı şekilde, yenilikçiden yoksun yineleme de hastalık alametidir. O da nasırlaşmaya mahkumdur. Sopa bir yana eğilmeye başladıysa birazcık aksi yöne eğmek gerek ki düz kalsın. Mabel daha önce pek çok kez altı çizilmiş bir şeyin altını çizmiş. Zanaatkârın işi budur zaten. Albüm kusursuz işçiliği, kendi sesini bulamamışlığı ve nostaljik ambalajıyla bize eski şeylerden aldığımız eski hazları tattırıyor. Sanatçının işi ise eski şeylerde yeni zevkler aramaktır.