Geçen hafta Live on KEXP’nin konuğu Gaye Su Akyol’du. Hayranları elbette gururlandılar, sevindiler vesaire… Beni şaşırtan ‘hater’ların yorumları oldu. “KEXP’nin düştüğü hale bak” ve “Bizden çıka çıka bu mu çıktı KEXP’ye?” şeklinde özetlenebilecek iki başlıkta toplanabilir tepkiler. Bir figür düşünün ki taraftarı da aleyhtarı da pespaye olsun. Şaşılacak şey. Öyle anlaşılıyor ki her iki taraf da KEXP’yi muasır medeniyetin kutuplarından sayıyor. Bir taraf Gaye’nin KEXP’ye çıkarak taltif edildiğini düşünürken, öteki taraf KEXP’deki devalüasyondan yakınıyor. Mutabık oldukları şey belli: KEXP’nin değeri. Öyleyse kurcalanması gereken soru şu: KEXP neyi temsil ediyor?
Bildiğiniz gibi mezkur radyo istasyonu, alternatif müziğin Kâbe’sidir. Neyin alternatifi? Rock müziğin. Rock müziğin kendisi de zaten bir alternatiftir. Sanat müziğine ‘karşı’, ona alternatif olarak doğmuştur. Sanat müziğinin karşısında konumlandırılmasındaki gaye, rock müziği hiyerarşik olarak pop müziğin üstünde tutmaktır. Öyleyse alternatif müzik, alternatifin alternatifidir. Suyunun suyu yani. Life of Brian’daki The People's Front of Judea gibi (Tesadüfen iyi bir grup ismi buldum sanki). Kendini global seçkin sınıfın parçası sayan ancak vasatların müziği. Bankada hemen hemen hiç tasarrufu bulunmayan, sigara içiyorsa sarma tütünden şaşmayan, macbook’u olan, dine inanmayan, aşı zorunluluğunu savunan, Ursula K. Le Guin okumuş, dövmeli, çocuk yapmamayı tercih etmiş, bir dönem bio’suna Ukrayna bayrağı eklemiş, Fuji Instax ile çekilmiş en az 10 fotoğrafı olan, Turgut Özal gözlükleri takan insanlardan bahsediyorum.
Lokal değil, global bir tip bu. Global olabilmek için iki yol var; ya tüm insanlık için ortak olan derin, ilkel ve hayvansı tarafa hitap edeceksin (masalların yaptığı gibi) ya da kılçıksız olacaksın. Ton balığı gibi konserveye sığacak, bağlamını terk edecek, kendine özgü lezzetten arınacak, kılçıklarından kurtulacaksın ki zahmetsizce yutulasın. Çeşit çeşit kültür, renk renk zevk, türlü türlü gelenek var alemde. Her birince anlaşılır ve kabul edilebilir olmak başka nasıl mümkün olabilir? Önceden yazmıştım, bir kez daha yazayım. Afganistan’a gezmeye gittiniz. Kafeye oturup, iki yudum bir şeyler içmek niyetindesiniz. Elinizde de herhangi bir rehber yok. Gözünüzle seçeceksiniz oturacağınız yeri. İç mekan duvarlarını kaplayan sıvasız tuğlalar, tavandan sarkan Edison ampuller ve verniksiz ahşaptan masalarla bir kafe gördünüz. Fotoğrafını da koyalım hadi:
Lion Cafe. Nasıl? Gezi rehberlerinde Afganistan’ın en iyi mekanlarından biri olarak gösteriliyor. Nasıl anladık buranın “kaliteli” olduğunu? İç mekan tasarımıyla. Müşteriye bir şeyler söylüyor bu tasarım. Nedir o? “Biz de sizdeniz ve burası size layık.” Kendini global seçkin sınıfta sayan insanlara hitap ediyor. Mesaj onlara. Kabul edelim ki dünyanın neresinde olursa olsun şöyle tasarıma sahip bir kafe bize güven verir. Gabon’da mesela böyle bir yer vahadır değil mi? İşte KEXP ile Lion Cafe’nin ortak noktası: Hedef kitleleri. Aralarındaki fark şu; KEXP kriterleri belirleyen, hiyerarşik olarak üstte olandır. Kutuptur. Diğeri olsa olsa pusula olabilir. KEXP ilgi çekici kılçıksız şeylerin peşinde. Yani egzotik olanı arıyor, otantik ile işi yok. Otantiğin peşinde koşuyor olsaydı Gaye Su Akyol’u değil Yiğit Sarıgül’ü ağırlıyor olurlardı stüdyolarında. KEXP bugüne kadar tek bir otantik figürü konuk etmemiştir, bundan sonra da etmeyecektir. Doğru olanı da budur. Gaye Su Akyol ilk kez olması gereken yerdedir. Tüm içtenliğimle söylüyorum, daha evvelki konukların pek çoğundan daha başarılıydı. Daha egzotik, daha ilgi çekici ve daha kolay hazmedilir. Kadının çehresinde yerini seven çiçeğin coşkusunu gördüm. Hiç şüphe yok ki KEXP Gaye’nin öz yurdudur.
"kılçıklarından kurtulacaksın ki zahmetsizce yutulasın." Adorno bu tür müziğe "önceden sindirilmiş"diyordu.