27 Kasım'da Sufle denen grupla seslendirdiği parçanın yayınlanacağı müjdesini vermiş Can Ozan. Daha evvelden de bu züppeyle ilgili bir şeyler yazmıştım. Şimdi aynı yerden vurmayacağım. Bu kez müjdeyi verirken seçtiği kalıp üzerine yazacağım. Bu kalıp sade Can Ozan tarafından kullanılmıyor tabii. Birkaç aydır revaçta. Haliyle Can Ozan'ı bir grubun temsili olarak ele alacağım ve tüm gruba vurmaya çalışacağım.
"Geliyor gelmekte olan" demiş. Bu lafı biliyorsunuz değil mi? "Yaklaşıyor yaklaşmakta olan"dır aslı. Hani İsmet Özel'in şiirinde (Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak) geçiyor. O da Necm Suresi'nden almış. Tamam bunları biliyoruz. Bu şiir yazılalı yarım asır oluyor. Bu dize şiirden evvel de vardı ve kimsenin ilgisine mazhar olmadı. Nereden biliyorum? Gazetelerin arşivleri açık. Dijital ortamda arama yapmanıza da olanak verir. Girin, arayın bakalım. Ramazan ayında birkaç kez ayeti kendi bağlamında anan olmuş, o kadar. Sonra işte İsmet Özel almış o cümleyi bir şiirinin içine iliştirivermiş. Şiiri takdir eden pek çok olmuş. Şiir sever pek çok kişi bu şiire ilgi gösterdi. Mütevazı ama sadık bir hayran kitlesi vardı zaten şairin. Sonra ne olduysa 2017 sonu, 2018 başı gibi bu dize bir anda herkesin diline düştü. Google verilerine bakınca görebilirsiniz. Bir anda parlayıveriyor. Fitili kim ateşledi bilmiyorum. Şimdi ne söylemek ve nereye varmak istemekteyim? Birkaç münasebetsiz Bir Başkadır'a iliştirilen Ferdi Özbeğen konserine takılmışlardı. Zeynep Talu bunlardan biri. Tek vasfı Selahattin Hilav ve Çiğdem Talu'nun kızları olmak olan bu asalak, suni hassasiyetiyle şunu söylemek istiyor aslında: "Ferdi Özbeğen'i kimse dinlemezken ben/bizler dinliyorduk (bunu "ben 6 yaşımdan beri Metallica dinliyorum" diye de okuyabilirsiniz). Ben zaten annem ve babam olmasa bu cici okullarda okuyamaz, baltaya sap olamaz idim. Onların mirasını da har vurdum harman savurdum ve payandalar üzerine kof bir kimlik inşa edebildim. Elimden bunları alırsanız benden geriye bir şey kalmaz." Valla İsmet Özel benim umurum değil. Dileyen dilediği gibi sevsin ya da sövsün. "Kimse İsmet Özel bilmezken biz hatmederdik" falan filan... Peh. Ben işin şu kısmına varmak istiyorum; 2018 ile beraber dillere düşen bu kalıp Necm Suresi'ne mi yoksa İsmet Özel'e mi atıfta bulunuyor? Bence ikisine de değil. Dediğim gibi fitili ateşleyen kim onu bilmiyorum ama birisi İsmet Özel'in bağlamından sökerek yeni ve sonsuz kere yorumlanacak bir zemine oturttuğu (bu yüzden sanat eseri zaten) lafı oradan kopardı ve bir boşluğa astı. "Kahrolsun bağzı şeyler"e dönüştürdü. "Kahrolsun bağzı şeyler" kendi bağlamı içerisine doğmuş olan bir espriydi. Daha sonra popülerleşip her yerde kullanılır oldu ancak hissettirdiği duygu değişmedi. Bir duygunun ifadesine dönüştü neredeyse. Şimdi o duyguyu tarif edemeyeceğim. Mahçup yıkıcılık diyelim. "Yaklaşıyor yaklaşmakta olan" ise hiçbir duygu hissettirmeyen bir slogan ya da espri oldu. Üstelik espri ne onu da kimse bilmiyor. Yani bu bir espri mi ya da zekice bir söz mü? Kelime oyunu mu veya bir ima mı var? Hiçbiri yok. "Yani" gibi bir şey. Bu kelime bir bağlaç biliyorsunuz fakat o vasfını bile yitirdi. "Yaklaşıyor yaklaşmakta olan" da öyle. Bağlaç bile değil. "Yani" ve "falan" aptal jargonunda görülür. Hatırlayın aptal sarışın tiplemesi modaydı bir ara. Yeliz Yelişmen bir de Avrupa Yakası’nda bir kadın vardı, Selin mi ne; onların dilinden düşmezdi "yani"ler, "falan"lar. İsmet Özel'den çıkarılan bu kalıpsa aydın taklidi yapan aptal jargonunda görülmeli. Profili çizmek kolay; ot-bok-sik-sok benzeri edebiyat dergilerini okur; Ceylan Ertem, Gaye, Adamlar dinler; apolitikliği utanç verici bulur, hiçbir ilgisinde derinleşmez ve bir bot gibi taklit ustasıdır. Mesela twitter'daki biosuna bakın Can Ozan'ın: "90'larda post-modernizme tepki olarak doğdum".
Elinden iphone'unu alın, oturtun karşınıza, "şekerim hele bir anlat post-modernizm nedir" diye sorun ve dinleyin. Post modernizmin ne olduğunu bilmemesine takılmıyorum, onu Derrida da bilmiyor. Takıldığım şey biliyor gibi yapması, hatta mış gibi yapmasına bile gerek duymaması. Bu kelimeleri, jargonu vesaireyi kendine miğfer etmesidir takıldığım şey. Siyasetle ilgilenme zorunluluğu duyması da bundan. Bu ilgi tabii ki yüzeysel ve çocukça. Hepsinin gündemi aynı; Fahrettin Koca, vaka sayılarının gizlenmesi, 140 journos fragmanında yer alan Başak-Selahattin Demirtaş görüşmesindeki duygusal anları çeşitli emojiler ile paylaşma, İstanbul Sözleşmesi, Özgür Demirtaş'ın boktan 'aneliz'lerinin retweet'i, Alaattin Çakıcı, vurulduk ey tatlım unutma bizi, merkez bankası faiz oranları sıralamasında Türkiye'nin vahim durumu vs. vs. Twitter'da chat bot yapmışlardı bir ara: Tay. Çok çok daha renkli bir tipti. Can Ozan ve onun temsil ettiği, özünde heterojen görüntüde son derece homojen ve tek tip güruhtan asla gündemin dışında bir şey duyamazsın. Zombi gibiler. Bunların içlerini tweetle dolduruyorlar. Bunlar bu kalıpları ne anlama geldiğini bilmeden tekrarlıyorlar. Bu örüntüyü de hayatlarının her alanına yayıyorlar. Daha evvel yazmıştım; regurgitator deniyor bunlara. Tamamen pasifler. Su ne yöne sürüklerse o yöne akıyorlar. Kendi fikirleri, kendi kaygıları hatta kendi cahillikleri bile yok. Black Mirror Can Ozan'ın bu zavallı halini konu alan bir bölüm yapsa onu da re-tweet eder.
Klasil sol liberal. Akademide, stklarda, basında da çok var bunlardan
perfetto!