Kalben’i bir beyefendiyle kol kola gören paparazziler, “evlilik var mı” kabilinden şeyler soruyorlar kadıncağıza yılışıkça. O da ”ben hiç bir zaman bir insanı mülk edinmek zorunda olduğumu düşünmedim” diye cevap veriyor. Ezici çoğunluğumuz beklemediği anda beklemediği bir soruyla karşılaşınca afallar, abuk subuk şeyler geveler. Bunun düşünülmüş bir cevap olduğunu sanmıyorum. Tam da bu yüzden ilgimi çekti. Evlilik ve mülk, Kalben’in bilinçdışında birbirinden pek uzakta değil ki evliliğin ona çağrıştırdığı şey mülk edinmek oluyor. Bu da zannediyorum okuduklarından, duyduklarından, etrafında konuşulanlardan zihnine sızan ancak henüz işlenmemiş, ham halde duran bir argüman: Evlilik = Mülkiyet. Hepimizin zihninde buna benzer bir sürü ham düşünce kalıbı var tabii. Bazıları latent bir şekilde ömür boyu bekler; bazıları bir sohbet esnasında sınanır ve kabul görür; kimisi okuduğumuz bir kitapla dağılıverir vs. Bazıları da üzerinde hükme varması zor düşüncelerdir. Bu onlardan biri değil. Kulağa her ne kadar hoş gelse de (evlilik mülk edinmektir) bir-iki cümleyle yıkılacak, cılız ve demode bir düşüncedir. Roma Hukuku’ndan beri mülkiyet denen şeyin tanımı aşağı yukarı bellidir ve neredeyse tüm toplumlar bu görüşte uzlaşmışlardır. Mülk sahibinin mülkü kullanma hakkı (usus), mülkün ürünlerinden yararlanma hakkı (fructus) ve ona zarar verme/yok etme hakkı (abusus) vardır. Arabamı parçalarına ayırmamın veya kıyafetlerimi yakmamın önünde hukuki ve etik bir engel yoktur. Bir zamanlar sahiplerinin köleleri (bazı toplumlarda) ve hayvanları öldürme hakkı da vardı. Onlar da mülktü. Ancak benim bildiğim kadarıyla eşe zarar vermek veya onu öldürmek hiçbir zaman etik veya yasal kabul edilmemiştir. Yani evlilik hiçbir zaman mülkiyet olmamıştır. Bırak mülkiyeti, intifa hakkı bile olmamıştır.
Sevgili genç okuyucular; evlilik yahut çoluk çocuk sahibi olmak mülk edinmek falan değildir. Avcısından çiftçisine, toplayıcısından göçebesine, Teoman’ından Pink’ine insanlar binlerce yıldır aile kurarlar. Hayatın ciddi meseleleriyle ilgili tavır alırken kulağa hoş gelen ezber laflara kanmayınız. Size benzemeyen insanlarla konuşarak ham düşüncelerinizi elinizden geldiğince sınayınız.
Sevgiler.
Yengeniz.
Vay, tamamen tesadüfen denk geldim bu farkındalıktan fersah fersah uzak metninize. Biraz Türk toplumumundaki evlilik kavramını, kadına şiddet açısından ele alalım mı? Sonra da gelim, bu açıkladığınız mülk kavramıyla ortak noktaları var mı bir bakalım!
Bugün toplumumuzda birçok kadın şiddete maruz kalıyor. Boşanmak isteyen ya da boşanan binlerce, yüz binlerce kadın adeta bir mülk gibi sokak ortasında dayak yiyor, zarar görüyor, parçalanıyor, yakılıyor. Bahsettiğiniz mülk kavramıyla, bir kadının evlilik hayatında gördüğü muameleler arasında oldukça ortak nokta var anlayacağınız. Bu gerçek apaçık ortadayken, gerçek hayatta olup biteni kısıtlı bir çerçeveden ele almanız tek kelimeyle abes.
Peki sizin evlilik kavramında bu ısrarınız neden? Kadınlar üzerine yüklenen bu misyonunuz neye dayanıyor? Neden evlenmeyen bir erkek değil de, Kalben sizin için konu oluyor? Kadınlarla alıp veremediğiniz ne :) Kadının en büyük düşmanı, yine bir kadın, azılı mizojinistler.
Yengeciğim ellerine sağlık. Son zamanlarda şunu görüyorum: insanların ölçemediğim boyuttaki bir kısmı birbirlerini sadece maddi, satın alınabilir varlıklar olarak görüyorlar. Sanırım bunun en çok işlediği bir tabakası var, kendi çevresindeki insanlardan umutsuzluğa kapılmış ve aşkı ‘bir varlığa sahip olma’ işlemi olarak görmeyi reddetmiş olabilir. İsim, daha fazla şöhret, “o evli” şanı, gibi. Kalben’i tanımam, şahsi olarak da tanımam, 2010’lu yıllarda boşanmış bir kişi olduğunu biliyorum sadece -magazin sayesinde-. Belki geçmiş deneyimine dayanarak da bu sözü etmiş olabilir. Ya da “bir cümleyi farklı şekillerde söyleme sanatı” yapmak istemiştir, belki anlamını düşünecek zamanı olmamıştır, yazınızdan yola çıkarak bunu söylüyorum, sevgilerimle :)