Klezmer için Yahudilerin seküler müziği denebilir. Üzerinde konuşmak ve düşünmek için ilginç bir konudur çünkü bu müzikte Yahudiliğin nerede olduğu belli değildir. Yahudilere ait bir müzik var mıydı veya kaldı mı ki? Bir müzikte oryantal temalar olup olmadığını şak diye anlarsınız. Karikatürleştirilebilecek kadar baskın bir kimliktir çünkü. Hiç İtalyanca bilmediğiniz halde İtalyanca konuşur gibi yapabilirsiniz birazcık değil mi? Hintçe, Japonca, Rusça, Almanca, Çince? Onlar da kolay. Peki Telugu, Korece, Lehçe, Flamanca, Portekizce, Tayca'yı taklit edebilir misiniz? Ha işte o biraz zor. Niye zor? Telugu Hintçe içerisinde, Korece Japonca içerisinde, Lehçe Rusça içerisinde, Flamanca Almanca içerisinde görünmez olur. Aralarındaki sınır fludur. Büyük olan küçük olanı yutar. Mesela Lehçe dili Rusça'ya kıyasla daha girift, daha erken serpilmiş, mazisi daha eski olan bir dildir. Fakat öyle ya da böyle son yüzyılda Rusya'nın borusu daha çok öttüğü için büyük balık odur. Ya da Hintçe içinde eriyen Telugu'yu düşünelim. Bunlar aynı dil ailesinde bile değildirler. Biri Dravid dil ailesinde öteki Hint-Avrupa. Şimdi buradan Yahudilerin diline de geleyim. Biliyorsunuz Yahudiler bundan 100 sene önce İbranice falan konuşmuyorlardı. Ölü bir dildi. Eliezer Ben Yehuda isminde hırslı ve tutkulu bir hayalperestin inadı sayesinde dirildi bu dil. Dünyada böyle bir olayın eşi benzeri var mıdır bilmiyorum. hakikaten şapka çıkarılacak bir şey. Aşkenaz Yahudisi bu adam. Tutturuyor bu dili dirilteceğim diye. Çocuğuna öğretiyor, karısına öğretiyor, seyahatler ediyor ve başka Yahudi cemaatlerine öğretiyor. Bu dil kutsaldır, öyle gündelik konuşmaların mezesi yapmayalım falan diyen Yahudiler de oluyor ama öyle ya da böyle adamın inadı, tutkusu insanları cezbediyor ve şu an 8 milyondan fazla insanın ana dili bu dil. E peki İbranca'dan evvel ne konuşuyordu bunlar? Bir kere öyle anlaşılıyor ki Yahudi cemaati, içinde yaşadığı topluma ayak uydurmada son derece mahir. Buna karşın yitip gitmeye, asimile olmaya karşı da son derece dirençliler. Elde tutabildiklerini tutma gayretindeler. Sorun şu ki binlerce sene devletsiz yaşarsan elde avuçta pek bir şey kalmıyor. Cemaati bir arada tutan din bile bin tane fraksiyona ayrılıyor. Dil tümüyle ölü, herkes bulunduğu ülkenin dilinden devşirdiği bir dialekti konuşuyor. Yidce mesela. Almancaya son derece yakın ama İbran alfabesiyle yazılan bir dil. Veya Ladino. İspanyolcadan türemiş. Buhara'daki Yahudiler mesela, onlar da Tacikçeyi kendilerine has bir dialekt ile konuşurlar. Fransızcadan doğan Zarfatik, Gürcüceden doğan Kivruli, Yunancadan doğan Yevanik, Azerice ve Farsçadan doğan Cuhuri falan filan... İşte müziklerinin durumu da biraz böyle. 17. yüzyıla kadar bir Yahudi müziği yoktur. Olan da sinagoglarda seslendirilen dini müziklerdir. Bu ezgiler o coğrafyadaki diğer monofonik ezgilerden farklı değildirler. Haliyle bu ezgileri Yahudi folkloruna has saymamak gerek. İçinde Yahudi folkloruna ait unsurlar olabilir ama esamisini okumak zordur. Yahudi müziği diye bir şeyi yoktan var eden yine bir Aşkenaz Yahudisidir: Abraham Zvi İdelsohn. Şaheserinin ismi Hebräisch-Orientalischer Melodienschatz yani Oryantal Yahudi Ezgileri.
Okumak isteyen varsa buyursun bu da linki. Müzikolojide bir eşi daha yoktur bu çapta bir çalışmanın. Adam 20 yıl boyunca Buhara'dan Yemen'e; Fas'tan Almanya'ya; Suriye'den Irak'a Yahudi müziğinin izini sürmüş. 20 yıl! Tutkunun parlayıp sönenine denk gelmek kolay; iş böyle 20 sene diri kalanını yakalamakta. Adam Birinci Dünya Harbinde Osmanlı ordusunun bandosunda bile çalışmış. Gazze'de. Neyse bu kitapta Yahudi müziğinin ne olabileceğine dair tafsilatlı malumat var. O kısma sonra geliriz. Bir de bazı inciler ihtiva ediyor. Mesela diyor ki:
"Yahudi müziği Yahudi olan ve Yahudi olmayan unsurların bir amalgamıdır. İlginç olan şu ki, Yahudi unsurlara Yahudi müziği dışındaki tüm geleneklerde rastlanır neredeyse"
"Yahudi bestecilerin müziğinde Yahudi ruhuna ait hiçbir şey yoktur. Bunlar mürted (abtrünnigen) veya soysuzlaşmış kimselerdir ve Yahudi kültüründen adeta tiksinirler (verabscheuen)" -Abartılı ifadelerin yanlarına özgün metindeki karşılıklarını yazdım ki ben abartıyorum sanmayın-
"Bir avuç Yahudi besteci ise bu müziği modernleştirme iddiasıyla yozlaştırdılar."
Yani adam kısaca diyor ki ortada Yahudi müziği falan yok. Kalmadı. Olanları ben toparladım ve 10 cilt kitap yaptım, meraklısı okusun da Yahudi müziği yapacaksa ona göre yapsın. Katılmadığım şey şu; diyor ya "Yahudi unsurlara Yahudi müziği dışındaki tüm geleneklerde rastlanır" diye, bir unsura tüm geleneklerde rastlanıyorsa, o unsurun hangi geleneğe ait olduğunu nasıl tayin edersin? Bu soruya tekrar döneceğim ama şimdi biraz kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitaptan bahsederek Yahudi müziği (varsa öyle bir müzik) hakkında da malumat vermiş olacağım.
Birinci cilt Gesange der Jemenischen Juden yani Yemen Yahudilerinin Müziği. Yemen Yahudileri "en Yahudi" Yahudilerdir. Erzincan'ın Alevisi, Yemen'in Yahudisi. Fasih kabul edilen İbranca Yemen Yahudilerinin İbrancasıdır mesela. Zevi'ye göre Yahudi müziği denen şeyi en iyi muhafaza edenler de onlarmış. "Yemen Yahudilerinin seküler müzikleri oryantal makamlar üzerine kuruludur ancak bu makamlar Mezopotamya'da, Mısır'da kullanıldığı gibi kullanılmaz." Hangi makamları kullanıyorlar diye baktım; neva, saba, acem, segah, hicaz... Ekseriyet bu. Makamlara yaklaşımları da Yunanların yaklaşımını epey andırıyor. Buyursunlar burada Yemen tavrıyla saba, burada da Yunan tavrıyla saba var. Klasik Türk müziğinde veya Arap müziğinde böyle bir saba yoktur. Örnekleri uzatmayım ama neva'yı, hicaz'ı falan da farklı bir tavırla seslendirmiş Yemen Yahudileri. Bu belli. Dini müzikleri ise çok daha tek düze. Hepsi aynı tornadan çıkmış gibi. Tefillah denen bir modda. Batı karşılığı dorian. Gelelim ikinci cilde;
Gesange der Babylonischen Juden yani Babil Yahudilerinin Müziği. Irak Yahudileri yani. Dini müzikleri neredeyse iki gam ile sınırlı: Tefillah (dorian) ve Selihot (mixolydian). Din dışı müziklerde hicaz makamı ağır basıyor. Zaten hicaz makamının olmadığı bir Yahudi müziği yok gibi.
Üçüncü cilt Gesange der Persischen, Bucharischen und Daghestanischen Juden- İran, Buhara ve Dağıstan Yahudilerinin Müziği. Smithsonian Folkways Recordings diye bir plak şirketi var. Sık sık bahsediyorum. Gülbaba Records, Nublu, Glitterbeat falan gibi abidik gubidik bir şirket değil. Burası bir okul desem yeridir. Kataloguna göz gezdirin, ne demek istediğimi anlarsınız. Etnomüzikoloji arşivinde bu herifler bir numaradır. İkiye de Fransız Okora'yı (Office de Coopération Radiophonique) koyayım haydi. Neyse bu Smithsonian etiketiyle çıkan bir albüm var: Music of the Bukharan Jewish.
Açın, dinleyin lütfen. Yani "Yahudi unsuru" burada nerede acaba? Müziği bir tarafa bırak adamların İbrancası bile Tacikçeye, Özbekçeye yakınsamış. Bütün 'e'ler açık e (ipa numarası 303) var mı ya İbranca'da "açık e"? Şu albüme de kulak verin. Her yerde çıkmaz karşınıza.
Cilt dört Sefarad Yahudilerinin müziği. Bunlara Akdenizli Yahudi desek yeridir. Sanatçı, gezgin, ehlikeyf tipler bunlar. Batı Akdeniz Sefaradları ve Doğu Akdeniz Sefaradları olarak ikiye ayırmak gerek. İki kutbun müzikleri uzaktır. Cildin başında uzun uzun Israel Ben Moses Najara'dan bahsediyor. 16. yüzyılda yaşamış bir münevver. Adam pek çok şiir, şarkı yazmış. Bakın şu linkte Najara'nın şarkılarından birini dinleyebilirsiniz. Maftirim denen geleneğin ilk tohumları sayılır. Bu adamın kitapta ne işi var peki? Çünkü Najara bizde Aruz vezni denen şeyi tarif etmiş. Bu çok önemli. Bu ritm Doğu Sefaradlarının müziğinin temelini oluşturacak böylece. Daha evvelki ciltlerin konu edindiği müzikte böylesi bir ritm yoktu. Ritm varsa da müziğin belkemiğini oluşturmuyordu. Melodi olarak da daha zengin bir dağarcığı vardır Doğu Sefaradlarının. Onlarca makam kullanmışlardır. Hüseyni, bayati, rast, mahur... Hatta ve hatta muhayyer. Kitabın bir bölümü makam müziğinin izahından oluşuyor. Perde isimlerinden seyir özelliklerine değin epey anlatmış. Bunu okuyup nazariyat öğrenebilirsin. Batı Sefaradları ise ağırlıklı olarak İspanyol müziğinin etkisinde kalmışlardır. Tabii İspanyol müziği denen şey de zaten büyük bir amalgamdır. Yahudilerin bu topraklardan sürüldüğü tarih 15. yüzyıl. Elhamra kararnamesi. Bundan önce yüzlerce yıl İber Yarımadası'nı mesken tutmuşlar. O tarihlerde New York gibi bir yer burası. Magrip Araplar, Yemenliler, Suriyeliler, Berberiler, Muladiler (Arap-Berberi-Sicilyalı karışımı Müslüman halk), Katalanlar, İspanyollar, Yahudiler ve kastın en altında yer alan Sudanlı köleler. Böylesi bir karışımı Erasmus programı bile sağlayamadı. Buradan tabii ki acayip bir müzik çıkacaktır. Buradan sürgün edilen herkes, bu amalgamdan kendi payına düşen kısmı muhafaza etmiştir. Yahudilerin payına da Sefarad müziği düşmüştür. Bu müzikte Yahudi unsuru bulmak bana kalırsa imkansızdır. Başka bir unsuru bulmak da aynı şekilde imkansızdır. Daha sonra Sefarad müziği hakkında daha uzun yazacağım. Şimdilik burada bitiriyorum. Sefarad müziğinin ne menem bir şey olduğu dinlemek isteyenler için de birkaç örnek vereyim. Bunların hepsi mücevherdir ona göre;
Doğu Sefaradları:
Ballads, Wedding Songs and Piyyutim of the Sephardic Jews of Tetuan and Tangier, Morocco
Judeo-Spanish Songs for the Life Cycle in the Eastern Mediterranean
The Historical Recordings of Haim Efendi of Turkey (İşte bakın bu çok acayip bir kayıttır. Hayim Nahum'un orjinal ses kaydı. Bakın bakalım kimmiş Hayim Nahum?)
Ottoman Hebrew Sacred Songs
Batı Sefaradları:
Italian Jewish Musical Traditions (İtalyan Yahudilerine ait kayıt pek azdır. İtalyan Yahudileri Sefaradların yüz karasıdır desek yeridir.)
Beşinci cilt Fas Yahudilerinin müziğini anlatır. Bu cemaati niçin Sefarad kabul etmediğini anlayamadım. Elhamra Kararnamesi sonrası İberya'daki Yahudilerin bir kolu Avrupa'ya dağılırken bir kolu da Kuzey Afrika'ya yayılmıştır. Çıkış yerleri aynı olduğu gibi beslendikleri kaynak da aynıdır. Şöyle bir farkları olabilir belki, Afrika'ya göç eden Yahudilerin Avrupa ile ilişiği kesilmiştir. Müziklerindeki İspanyol, Roman öğeler de silinmiştir. İslam İmparatorluğunun fetihlerinin müzik tarihine fevkalade tesiri olmuştur. 8. yüzyıl ile beraber Akdeniz birleştirici değil ayırıcı olmuştur. Henri Pirenne'in tezidir bu. Kuzey-güney yönlü irtibat son bulmuştur. Sefaradları da Akdeniz'in neresinde yaşadıklarına göre sınıflandırmak daha mantıklı. Akdeniz'in kuzeydoğusu, kuzeybatısı ve güneybatısı. Fas Yahudilerinin müziğinde Avrupa tınısına çok rastlamazsın. Batı Sefaradlarının müziğindeki tatlılık, hoşluk burada silikleşmiştir. Kavruk, vahşi bir müziğe dönüşmüştür. Adeta coğrafyanın elinde yoğrulmuştur. Youtube'a "Moroccan Jewish Music" falan yazınca karşınıza çıkanlar güncel müziklerdir. Tamamen soysuzlaşmış bir fantezi müzik türüdür. Bir örnek paylaşıyorum. Bunlar da geleneksel müzikler değildir ancak biraz daha gelenek ile illiyeti olan müziklerdir. Ben bunu nereden biliyorum? Idelsohn'un kitabından.
VI ve VIII. ciltler son derece sıkıcı. Bitiremedim. Almanya sinagoglarındaki müzikler (Der Synagogengesang der Deutschen Juden) ve Doğu Avrupa Sinagoglarıdaki müzikler (Der Synagogengesang der Osteuropäischen Juden). Bolca nota var. Ufak tefek çok seslilik denemeleri göze çarpıyor. Bu haliyle Rönesans öncesi veya Rönesans şafağındaki kilise müziğine benziyor. Utangaç bebek adımları falan. Dikkatimi çeken şu oldu; bu müzikler içerisinde kimileri ya sözsüz ya da söze pek az yer veriyor. Widduy mesela. Günah çıkarma, af dileme manasına geliyor. Saz icrasına ayrılan bölümün genişliğini görüyor musunuz?
Doğu Avrupa sinagoglarındaki müzikler de böyle ama daha zengin. Ritmik olarak da melodik olarak da daha zengin. Bemotzoe başlıklı bir ezgiyi örnek vereyim. Sol majör olarak başlamış hicaza evrilmiş.
Parça içinde ton değişimine sık rastladım. Hatta bazı parçalarda birden fazla kez değişiyor ton. Fakat günümüz klezmer müziğini andırır bir hali yok. İki müzik arasındaki bağ çok zayıf.
VIII ve IX. ciltler ise Güney Almanya ve Doğu Avrupa'ya ait seküler Yahudi müziklerini konu ediniyor. Güney Almanya bildiğiniz gibi, geçiyorum. Doğu Avrupa'da ilk göze çarpan ritmik zenginlik oluyor. Neredeyse hiçbir parça başladığı tartımda bitmiyor. 2/4 başlıyor 3/4 bitiyor gibi. Ve daha evvel hiçbir Yahudi müziğinde kullanılmayan 5/4 ve 9/8 zamanı kullanılmış. Bu ilginç. Doğu Avrupa'yı Balkanlardan ayıran doğal sınır Tuna Nehri 'dir. Bu sınırın bu kadar derin olduğunu bilmezdim. Bulgaristan müziğinde mesela asimetrik ritmler fevkalade yaygındır. 11/8, 13/8, 7/8, 15/8... Genel olarak Balkan müziklerinin ayırıcı özelliğidir bu ritmler. Bu renk Tuna'nın kuzeyine sirayet etmiş ama soluk bir şekilde. Polonya, Ukrayna, Moldovya vs. müziklerinde 7/8 ve 5/8 kalmış sadece. Bu bahsin ayrıntısını başka yazıya bırakacağım.
Ve son cilt: Gesange der Chassidim - Hasidiklerin Müzikleri. Muhtemelen en çok bunların müziği merak ediliyordur. En kapalı cemaat bu sonuçta. Hasidizm nedir falan bu kısma hiç girmeyeceğim. Aynı şeyleri yazarım çünkü. Kitapta bir cümlenin altını çizmişim onu iliştireceğim sadece:
"der chassidismus ist vornehmlich um das heil des einzelnen besorgt"
yani
"Hasidizm evvela bireyin refahını önemser"
Bu bana ilginç geldi. Demek diğer cemaatler bireyi tali olarak görüyor. Bu cemaatin müziklerinin Güney Rusya folklorundan etkilendiğini yazmış Zvi. "Sonra kendi üsluplarını buldular" demiş. Üslupla kast ettiği şey bilhassa dindışı müziklerdeki sık ton değişimi. Hakikaten özlü melodiler yaratmışlar. Kendilerine has bir seyir özelliği var kullandıkları dizilerin.
Buraya kadar uzun uzun Yahudi müziğini anlattım. Artık fraksiyonlarını ve kabaca özelliklerini biraz biliyoruz. Günün sonunda "Yahudi Müziği"ne dair bir şey kalmıyor elimde. Bu müzik sadece bir takım müzikleri karıştırmaya yarayan, onları tepkimeye sokan bir katalizör gibi. Şimdi diyeceksiniz ki "E hangi müzik öyle değil?" Her müzik illa ki başka başka unsurları içinde barındırır ama Yahudi müziği ortaya bir sentezden çok füzyon koyuyor sanki. Çünkü ortada işaret edip göstereceğimiz Yahudi unsuru yok. Fakat işte yukarıda uzun uzun bahsi geçen Zvi Idelsohn, benzersiz bir külliyat yaratmış. Sıfırdan var edilen bir müktesebat. Ne işe yaramış? Klezmer diye bir müziği ortaya çıkarmış. 20. yüzyılın ürünüdür bu müzik. Olsun olsun 100-150 senesi vardır. 1920-1940 yıllarına ait pek çok Klezmer kaydı var, açın dinleyin. Üçüncü sınıf bir Doğu Avrupa orkestrasının, Çingene müziğine öykünmesinden başka bir şey değildir. Fakat bu gayretlerden bir üslup doğdu. Klarnet neredeyse Yahudi müziğinin başat sazı oldu. Ne kadar ilginç. Üstelik Klezmer müziğine özgün üfleme teknikleri türedi. Çok kısıtlı bir makam dağarcığı içinde üretilen bu müzikte makamlar arası geçişler görülmeye başlandı. Sonra bu geçişler teamüllere dönüştü. Sıfırdan yaratılan mitoloji ve müktesebat üzerine sıfırdan "halk müziği" yaratıldı. Bu hakikaten akıl alır şey değil. Müthiş. Ve dahası da var; halk müziği bir sanat müziği doğurmaya çalışıyor. John Zorn bu işi tek başına sırtlamış. Masada projesi deli işidir. Klezmer müziğinin çizdiği dar çerçeveden bu denli zengin ezgiler ve ritmler çıkarmak dahice.
Son söze gelince ne diyeceğimi bilemiyorum. Yazsam yazarım daha ama sıkıyor diye çat diye kesiyorum. Dilerim ki böyle heyecan verici girişimler, hayali mitolojiler, tek tabanca dahiler bizim çöplükte de yeşersin. Yeşersin ki ağzımıza Lara di Lara'yı, Kaan Boşnak'ı falan sakız etmeyelim.