Her sene bir vesileyle bu festivalle ve bu boktan festivalde parmağı olan sünepelerle ilgili bir şeyler yazıyorum. Yine yazacağım çünkü içim soğumadı. Koca memlekette caz müzisyenlerinin sahne alabileceği mekan ve festival sayısı beşi geçmezken; festivali, kendilerine pek çok alanda yer bulabilen pop müzisyenleriyle ve onların hazmı kusmuk kadar kolay müzikleriyle doldurmayı tercih eden ve bunu da “caz” ismi altında tertipleyen organizatörleri yeterince kınamadık, cemiyetten dışlamadık diye düşünüyorum. Festivalin resmi hesabından programı paylaştılar instagram’da. İki istisna dışında herkes “bu ne biçim caz festivali” minvalinde şeyler yazmış yorumlara. Her sene benzer tepkiler oluyor ama değişen bir şey yok çünkü biz bir avucuz. Bir avuç caz dinleyicisi olarak boykot, protesto, eleştiri yazısı falanla hiçbir şey kazanamayız. Kazanmayı da geçtim olanı bile muhafaza edemeyiz. Etimiz budumuz belli. Harun İzer, Hülya Tunçağ, Feridun Ertaşkan, Günsu Yeşilyaprak… Aynı cemiyetin fertleriyiz bunlarla. Bazılarıyla arkadaşız, arkadaşsınız biliyorum. Bunları sadece uzak tanışları değil en yakınları da hakir görmeli. Kimse için cemiyetten dışlanmak, onların sevgi ve saygısından mahrum kalmak kadar büyük bir sınav yoktur. Bizimki gibi küçük cemiyetlerin en önemli silahı maalesef budur. Cemiyet, kimliğini muhafaza ettiği sürece varlığını sürdürebilir. Bu da “küçük farklılıkların” -ölçülü- “narsisizmi” ile mümkündür. Mükafatı aidiyet duygusudur. Cemiyetimiz mezkur kimseleri kozmopolit yetimlere dönüştürmedikçe korkarım bu duyguyu ve bilinci kaybedeceğiz. Bu sahte iyileri hedefe oturtmalı, ayıklamalıyız çünkü sahte iyilik, has kötülükten daha tehlikelidir.
14 Comments
12 more comments...No posts
Yeri gelmişken sorayım, abla sen Büşraworks Kayıkçı'ya neden hiç kızmadın?
Istanbul Beach Club Muzik Festivali