Nihayet çıktı albüm. Soran çok oldu yazayım fikrimi. İki kez dinledim. Adetimdir. Baştan şunu söyleyeyim: Can'da yapmacık bir taraf olduğuna inanmıyorum. Aklından geçeni ya da hissettiğini olabildiğince dolaysız ve doğru şekilde anlatmaya çabaladığına ve bu uğurda çokça çalıştığına imanım tam. Sonra da baklayı çıkarayım ağzımdan; üçüncü kez dinlemem bu albümü. İlk albümünü ilk kez dinlediğimde heyecanlanmıştım. Şarkılar da işçilik de kayıt da iyiydi, özgündü. Bu albüm için de aynı şeyi söyleyebilirim. Hatta daha iyi bir işçilik ve daha iyi bir kayıt var bu kez. E niye üçüncü kez dinleyesi gelmiyor insanın? Buna önceden heyecanlanmıştık zaten. Bir şey söyleme mecburiyetinde hissetmiş kendini. Mecburiyet prangası. Nobel alan yazarların ödülden sonra yazamaması da bundan olmalı. Kendini taklit ettiği bir albüm olmuş. Tekrar değil taklit. Bunun altını çizeyim. Kendini tekrar etmek her zaman kolay değildir. Üslubu perçinlemenin, pekiştirmenin bir yolu olur bazen. Fikret Kızılok neredeyse tüm kariyeri boyunca kendini tekrar etmişken akranı Bülent Ortaçgil bunu becerememiştir. Eski Defterler albümü kendini tekrarın resmi beyanıdır ve muhtemelen en çok dinlenen, takdir alan albümüdür. Fakat ondan sonraki albümleri (Gece Yalanları falan) hayranlarınca da dinlenmedi çünkü kendini taklit etmeye başladı. Üstelik kendinin kötü taklidi. İnsanın kendi taklidini yapması kolay şey değildir. O yüzden bu yola tevessül edenler genellikle kepaze olurlar. Bülent Ortaçgil ibret alınması gereken bir örnektir. Can mahir ve çalışkan bir müzisyen olduğu için kendini taklit ettiği halde kötü bir iş çıkarmamış. Bunu başarmak çok zordur. Fakat tüm bu emeğe ve iyi niyete rağmen kendisine aşina dinleyicileri heyecanlandıracak bir şey çıkmamış ortaya. Canı sağ olsun.
Comments
No posts