Teoman albüm yapmış, nasılmış, dinlemiş miyim, ne düşünüyormuşum falan... Bir-iki kişiden böyle mesajlar aldım. Şaşırdım da. "Teoman mı kaldı" ya yazmışım. "Ablacım Diva Bebe'nin albümünü bile dinledin, yazdın. Teoman'ı mı hakir görüyorsun. Ayıptır, zulümdür, cinayettir" demişler. Düşündüm, haklılar. Yazmaya karar verdim. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim de yazıyı zaman kaybı olarak görecek olanların vaktini heba etmeyeyim. Teoman'ın Yusuf diyeceği dudağını büzüşünden belliydi. Kendinden bekleneni yaptı yani. Albüme dair söyleyeceklerimin özeti budur. Bundan sonrası detay. dinlerken şunu hissettim, düşündüm; "şu an eli yüzü düzgün, derli toplu bir şey dinliyorum". Teoman'ın profesyonelliğine atıfta bulunmuyorum. Kast ettiğim şey o değil. İşini iyi bilen; kendi sesini, üslubunu bulmayı başarmış birini gördüğümü anlatmak istiyorum. Bir kere adam şarkı yazmayı biliyor. Şarkı yazarlığı külekçilik, yemenicilik falan gibi unutulmaya yüz tutan zanaatlerimizden biri. Ceylan Ertem'in şarkılarından birini rastgele seçiyorum: Torun. Şarkı ksilofon ile açılıyor. Çaldığı tema şu:
Birinci temanın şekillenişi de sonraki dört ölçüde şöyle oluyor:
Ve yine Allah’ın belası ksilofon ilk çaldığı temayı tekrarlıyor. Akabinde de gitar, davul vesaire şarkıya dahil oluyor. Ritmik kalıp çeşitlene çeşitlene ancak şuna evrilebiliyor:
Vokal de bu tutuk kalıbı sürdürmeyi seçmiş. Yeni bir şey söylemiyor. Yani açılış ile serim arasında bir sınır yok. Ritm aynı berbat döngüde sıkışıp kalmış. Bari ton değişse. Yok. Sonra sözüm ona şarkının düğüm kısmı geliyor ve düğüm çözülüyor şarkı bitiyor. Bunları hissedebildiniz mi? Hayır. Ortada serim yoktu ki düğüm olsun. Şarkıyı seversiniz sevmezsiniz o başka. Burada anlatmak istediğim o değil. Bu şarkı, "şarkı yazarlığı" olarak değerlendirirsek 10 üzerinden 1 bile alamaz. Olmamış. Tomorrow Never Knows'u bilirsiniz. The Beatles. Bilmiyorsanız da öğrenmenizi öneririm. Onda da ritmik yapı ve ton değişmez fakat şarkı bir baş yapıttır. Burada The Beatles bir risk almış ve kalıbın dışına çıkmış ama ortaya da şaheser çıkarmış. Neden? Çünkü serimi düğümü olmayan bir şarkıda zirve yaratmayı veya kontrast yaratmayı başarmış. George Harrison'un solosuna borçlu bunu en çok. Bu bir fikri yeniliktir. Yoksa George Harrison'un tekniğinden ne olacak.
Paul'e soruyorlar: "George için dünyanın en iyi gitaristi diyorlar, siz ne dersiniz?"
Cevap: "George Beatles'ın bile en iyi gitaristi değil ki"
Bu belki de bir fıkradır ama cevap doğru. Son derece sınırlı bir beceriye sahiptir George ama zihni açık bir gitaristtir.
Bu yazıyı onlarca şarkının analizi ile doldurup canınızı sıkmayacağım. Sadede kestirmeden varacağım. İyi şarkı yazarı günümüzde pek az. Bunlardan biri Cihan Mürtezaoğlu. Ben dinlemem o ayrı ama adam iyi bir şarkı yazarı. Hiç değilse başı sonu belli olan, derli toplu bir şeyler koyuyor ortaya. Yasemin Mori için de iyi şarkı yazarı diyebilirim sanırım. Kendine has bir formülü var. Mabel Matiz ise son kuşağın en iyi şarkı yazarı bana göre. İyi melodiler bulmak konusunda mahir. Düğüm - serim kontrastını yaratmayı iyi biliyor. Şarkı sözleri de zengin. Şarkı sözlerine niye değindiğimi söyleyeyim. Bir ara can ozan hakkında yazmıştım. 100 kelimeyle şiir, şarkı vs. yazan adamın yapacağı müzikten, pişireceği yemekten ne olur? Bi bok olmaz. Hah, bizim üçüncü yeniler diye tabir edilen şarkı yazarlarımız maalesef kendilerini ifade etmekten acizler. Belki de ortada ifade edecek bir şey yoktur, bilemiyorum. Ya fikir, duygu, gusto vs. adına ne derseniz işte, o eksik ya da teknik eksik. Yahut ikisi birden yok. Teoman iyi bir anlatıcı. Kim ne derse desin. Şarkı yazmayı da biliyor. Hiç değilse becerikli biri var karşımızda. Albümü dinleyince aklıma ilk gelen bu oldu işte; şarkı yazma zanaati. Bir evvelki kuşak bu işi çok daha iyi biliyordu: Duman, Athena, Şebnem Ferah, Feridun Düzağaç falan filan. Hatta bir şey diyeyim mi, Rafet el Roman bu işin piridir. Şarkı nasıl yazılır öğrenmek isteyen bu adamın ilk üç albümünü didik didik incelemeli.