Ritm ve vurgular son derece belirgin, cümleler kısa, melodik nüanslar fevkalade zengin ve ses aralığı şaşırtıcı iki, oktavı aşacak kadar geniş. Şimdiye kadar Kırgız, Kazak ve Türkmen müzikleri hakkında yazmıştım. Bu müziklerde perküsyon kullanılmaz. Davulu bilirler, tanırlar ama bu aletler müziğin içinde yer almazlar. Özbekler ise müziklerinde zil, davul, daire, kaşık gibi vurmalı çalgıları kullanırlar. Bu onların sosyal örgütlenmeye daha teşne olduklarını ve dolayısıyla daha medeni -yani şehirli- olduklarını gösterir. Nefesli sazların kullanımı da yaygındır. Surnay -zurna-, bulaman, sıbızgı -sipsi-, ney ...
Dört müzikal bölgeye ayıracağım Özbekistan'ı
1)Kaşkaderya-Surhanderya (güneydoğu)
2)Buhara-Semerkand (doğuya yakındır ama merkez diyelim)
3)Harezm (güneybatıya doğru)
4)Fergana-Taşkent (kuzeydoğu sınırı)
-1-
Kaşkaderya ve Surhanderya illeri tarıma pek elverişli olmayan, sarp yerler. Dağlı nüfus, hayvancılıkla geçiniyor. Az bir kısım da tarım yapma gayretinde. Tarım dediğim meyvecilik değil; arpa, buğday falan. Biliyorsunuz yerleşik hayata geçme emaresi tahıl yetiştiriciliği değil meyveciliktir. Bir sonraki safha ise çiçek yetiştiriciliğidir, ona da uygarlık deniyor. Neyse. Bu bölgede bakşiler ve dombracılar var. Özbekistan'ın geri kalanında bakşi de göremezsin, dombracı da.
-2-
Buhara ve Semerkand ahalisi bin yıldan uzun süredir şehirlidir. Şehir epey de kozmopolittir. Özbekistan'ın New York'u. Dolayısıyla burada hem çalıp hem söyleyen ozan, aşık, bakşi , dombracı vesaireye pek rastlanmaz. Bakşi hafıza, dombracı sazendeye dönüşür. Öyle. Ve toplumsal örgütlenme orkestraları doğurur. Orkestralar da farklı sazlara gebedir. Daha evvel üzerine konuştuğum Türkmen, Kazak, Kırgız müziklerinde hep iki saz vardı. Dütar/dombra/komuz (telli çalgı) ve pek nadiren yaylı çalgı (kıl kopuz/kemençe/iklığ). Hepsi bu. Buhara ve Semerkand'taki bu "medeni" iklim kendi külliyatını da inşa etmiştir. Şeşmaqam derler. "Altı makam". Uygur müziğinde de "12 makam" vardır bunun gibi. 1927 yılında Abdurauf Fitrat bir kitap yazmış. Adı: "Özbek Klasik Müziği ve Onun Tarihi" . Bu adam, daha evvelki yazılardan birinde bahsettiğim büyük müzik adamı Uspenskiy'in asistanıdır. Türk modernleşme hareketinden çok etkilenmiştir Fitrat. Zaten Türkiye'de okumuş. Suphi Ezgi ve Rauf Yekta ile temas halindelermiş sürekli. Neyse, bu da Özbek müziğini derlemiş. Kitapta Özbek müziğini anlatırken halk müziği ve sanat müziğini birbirinden ayırır. Bu çok önemli. Türkmen, Kırgız ve Kazaklarda böyle bir ayrım yoktu hatırlarsanız. Halk müziği bir sanat müziği yeşertememişti. Özbekistan kendi sanat müziğini yerleşik oluşuna yani devamlılığına ve İran kültürüne borçludur. İran'daki üslubu, malzemeyi, kültürü devşirdi demiyorum. Bu yakınlık, bu etkileşim, bu karışım bir harç oluşturdu. Etnik ve kültürel olarak homojen ülkelerde sanat müziği gelişmez. Demek istediğim bu.
Buhara'daki İran etkisini demografisinde de görürsün. Özbekistan'da müslüman halkın ezici çoğunluğu sünnidir. Pek az şii vardır. Bunlar da Semerkand ve Buhara'da yaşar. Kendilerine Özbek demezler. Tacik de demezler. Farsiyiz diyorlar. Mehdi İbadov bunlardan biri. Aşağıya videosunu iliştirdim. Şehd okuyor. "Şehd Tacikçe'de bal demektir" diye yazmış Theodore Levin. Bunun bir kitabı var Orta Asya seyahatini anlattığı; The Hundred Thousand Fools of God diye. Orada öyle yazmış. Doğru değil. Şehd Farsça'dır, arıların çiçekten topladıkları şeydir. Polen, nektar, bal işte o her neyse. 5-6 kişi toplanır, sırayla birer kuple söylerler şehd'de. Arı gibi yani her çiçekten bal alırlar. Şehd'dan sonra gerdan, ondan sonra serhan, ondan sonra çar zarb gelir. Böyle bir saat söylerler. Genelde düğünlerde oluyor bu. Bazen de nevruzda. Bezm deniyor bu eğlencelere. Bezm sabaha kadar sürerse bezm-i cemşid derler. Cemşid, İran mitolojisindeki ilk kral. Alemci bir adam gibi tasvir edilir. Yarı tanrı gibidir. Müzisyenlerin hamisi gibi görülür. Mehdi'nin söylediği şahd'ı muhakkak dinleyin. Adam nefis söylüyor;
"yar aman aman
ba gül beşinem, gül zi man har gerdad
ba gunçe beşinem, gereban çak ger dad "
Bahtsızlığından yakınan bir adamın sesi bu. “Gülle otursam bana dikenlerini gösterir“ diyor. “Goncayla otursam bana yakasını açar” vs. Bizdeki gazeller gibi. Sünniler de buna karşılık kalender söylerler. Muhammad Aminjon Nasriddinov'un söylediği bir örnek paylaşıyorum.
Bir de Yahudiler var tabii Buhara'da. 90'dan önce sayıları epey fazla. Neredeyse 100.000. şimdilerde 5000'e düşmüş. Bunların Buhara'da ne işi var peki? Asurlar İsrail Krallığını mağlup edince Yahudileri memleketlerinden sürülüyorlar. Dini metindeki anlatıma göre 12 kabile olarak yola çıkmışlar. M.Ö. 700 civarı. Bu kabilelerden sadece ikisi hayatta kalabilmiş. Leviler ve Yehudalar. Gerisi kayıp. Buharalı Yahudiler kendilerini bu kayıp kabilelerden biri olan Naftalilerin devamı olarak görüyorlar. Kimisi de İssakar kabilesinin devamıyız diyor. Ari Babakanov, Özbekistan'ın en saygın en kıymetli müzisyenlerinden biridir ve Buhara Yahudisidir. Smithsonian Folkways Recording şirketinden bahsetmiştim. Yine tam 12'den vurmuşlar ve bu azınlığın müziklerini kaydetmişler. Buyurun.
-3-
Harezm ise Buhara - Semerkand merkezi ile Kaşkaderya - Surhanderya arasında bir geçit gibidir. Yerel rengi Harezm'de hissedersin. Mesela burada kalfalar vardır. Öyle derler. Ustanın yanında müzik öğrenirler. Bunların da kendine has sanat müzikleri vardır. Suvora sanat müziğindeki başat form Harezm'de. Şöyle bir şeydir.
Halk müziği içerisinde de destanlar yaygındır. Fakat hatırlayın manasçıları falan, ya bir telli çalgı eşlik eder yahut o bile olmaz. Harezm'de akordiyon, giçak (yaylı çalgı), tar , dutar vesaire ile eşlik vardır. Örnek. Harezm müziğindeki farklılıklardan biri de çalgılar tabii. Akordiyonu memleketin geri kalanında göremezsin. Sonra burada bulaman çalarlar. Bizdeki balaban, mey ; Ermenilerdeki duduk, burada bulaman adını almış. Yani bu çalgılar arasında çok ufak farklar var tabii ama konumuz bu değil.
-4-
Fergana'ya şeşmaqam yani makam müziği ulaşmamıştır. Burada müzisyenlik ön planda değildir. Saz eserine rastlanmaz. Fergana şarkılarıyla ünlüdür. Bunlar son derece basit fakat bir o kadar etkileyici ezgilerdir. Kadınların şarkıları Fergana üslubunu oluşturan şeydir. "İçkari" denen form, en bilinenidir. "İçeri" demek. Haremde söylenen şarkılar gibi düşün. Bu kelimeden de Fergana özelinde kadının toplumdaki konumunu tayin edersin. Kırgızlarda veya Kazaklarda kadın bu kadar "içeride" değildir. Bu bizi ilginç bir noktaya getiriyor; kadının içeride muhafaza edildiği bir yer nasıl olur da kadınların ezgileriyle meşhur olabilir? Dahası Türkmen, Kazak ve Kırgızlarda pek görmediğimiz dans niçin Özbeklerde görülür? Bunun cevabının kadının toplumdaki konumunun oralarda aramak gerek. Ve şunu da hesaba katmalı; ağıtları niçin hep kadınlar söylüyor? Niçin "ağıtçılık" bir kadın mesleğidir? Mesela Türk köylerindeki dansı düşünelim ilkin. Ne zaman dans edilir? Düğünlerde, kınada falan. Erkekler de dans eder ama onlar teybe kaset koyar öyle oynar. Erkeklerin saz eşliğinde dans ettiği nadirdir. 1950 sonrası için konuşuyorum. Kadınlarsa ya bir tefle ya bir kaşıkla hiç olmadı alkışla ritm tutarlar ve hem söyler hem oynarlar. Dans, kadınları bir araya getiren yegane şeydir Türk köylerinde. Şimdi Türk köyü falan kaldı mı, kalanlar ne halde bilmiyorum. Eskiden öyleydi. Süt sağarken, hayvan beslerken, çocuk büyütürken, yemek yaparken yalnızdır kadın. Belki tarlada falan çalışırken biraz daha sosyalleşir, o kadar. Fakat erkekler camide buluşurlar. Dindar olsun olmasın, köyün erkekleri camiye sık giderler. Orası bir toplanma yeri gibidir. Bu da erkeklere sosyalleşmeyi, toplumsal örgütlenmeyi öğretmiştir. Kadın bundan mahrumdur. Kadınlar düğünlerde bir araya gelir, görünür olurlar. Dans kendilerini göstermek, akranlarıyla temas etmek için kaçırılmaz bir fırsattır. Düğün dışında bir de cenazede bir araya gelirler. Ağıtçılar da bu yüzden kadınlardan çıkıyor olmalı. Özbek kadınının dansta bu denli mahir ve yaratıcı olmasını, onun "içeride" olmasına bağlayabiliriz belki. Bilmiyorum.
Bu kadar bahsetmişken bir de örnek vereyim. Pilla derler, bir dansları var. Koza demek pilla. Dans kozada çırpınan kelebeği canlandırır. Danstan çok ritme dikkat çekmek istiyorum. Çok zengin bir ritm anlayışı bu. Hemen hemen tüm usulleri geçiyor sırayla. 4/4 var, 3/4 var, 7/8 var, 5/8 var.
Bu da tanovar. Bu dansın müziği de dansı kadar meşhurdur.
Buna da münacat derler.
Bunun adı da lapar.
Dört müzikal bölgenin müziğini de kabaca tarif etmiş oldum. Bitirmeden evvel Özbeklerin sanat müziğinden de çok kabaca bahsedeceğim. "Şeş maqam" derler diye yazdım. Bizdeki makam müziği gibidir. Kuşaktan kuşağa sözlü şekilde aktarılmıştır. Evrimini 18. yüzyılda tamamladığı düşünülür. 6 makam vardır; rast, neva, büzürk, dügah, segah, ırak. Bölgeden bölgeye makamlar değişiklik gösteriyor. Mesela Fergana'da acem ve hüseyni makamları da kullanılır. Ari Babakhanov'un albümü bu müziği tanımak isteyenler için nimettir.
Daha fazlasını isteyenler için müzik tavsiyeleri;
•Yunus Rajabiy Özbekistan'ın en büyük sanatçılarından biridir. Hem bestekardır hem de iyi bir müzisyendir. Hakikaten her müziği dinlemeye değerdir.
Turgun Alimatov'u izliyorsunuz. Deryadır. İlk videoda sato, ikincide dötar çalıyor. Spotify'daki tek albümünü de ekledim.
Arifhan Hatamov da büyük ustalardandır. Şurada bir albümünü buldum.
Mutavakkil Burhanov, Özbekistan'ın en büyük isimlerinden biridir. Milli marşı bile o bestelemiştir. "Modern Özbek Müziği"dir yaptığı. Film müziği işi Özbekistan'da ondan soruluyor.
Bir de Münacat Yolçiyeva var. Büyük isimdir. Şevket Mirzayev'in öğrencisidir. Beraber pek çok albüm yapmışlar. Çok kıymetli işlerdir.
Aşağıda da Smithsonian Folkways Recordings'in insanlığa armağanları olan albümleri sıraladım:
Fransız plak şirketlerinden de övgüyle söz etmiştim. Bu şirketlerden çıkan albümlerden de birkaç örnek vereyim;
Diğerleri;
Şu şarkının avlayamayacağı insan var mı?
Akordiyon'un İç Asya müziğine girişi. En son bu kadar iyi anlaşan trio kimi gördünüz? Chick Corea - Brian Blade - Christian McBride?
Bu şarkıyı ayrıca koymak istedim. Kadının adı Nadira Pirmaova. Böyle bir ses, böyle bir ifade gücü kırk yılda bir denk gelir. Nefes kesici.