Kırgız, Kazak ve Türkmen müziklerinde sanat müziği / halk müziği ayrımı yokken Özbek ve Azeri müziğinde bu ayrımı görürüz. Çünkü bir halkın sanat müziği üretebilmesi için pek çok yabancı unsurla temas etmesi, bu unsurları yutması veya püskürtmesi gerekiyor. Bu da yetmez, kendindeki yozlaşmayı yahut tekamülü (nereden baktığına göre değişir) bir sonraki kuşağa da aktarması lazım. Bunlar da devamlılık ve yerleşiklik ile mümkündür. Bir önceki yazılarda bundan bahsetmiştim. Kısa bir özet geçmiş oldum. Azerbeycan çok uzun zamandan beri devamlılık gösteren bir memleket. İçinde ve dışında türlü türlü yabancı unsur barındırıyor. Dolayısıyla bir sanat müziği üretmesini bekleriz. Bu argümanın karşı örneklerini düşünelim;
İsrail
Çok fazla yabancı unsurla temas etmiş olmalarına rağmen ve kendilerindeki değişiklikleri sonraki kuşağa aktarma becerisine de sahip olmalarına rağmen bir sanat müziği yaratamamışlardır. Çünkü yerleşiklik ve devamlılığı aynı anda sağlayamadılar.
Massachusetts
ABD'nin doğusunda bir eyalet, biliyorsunuz. Bunu bilhassa örnek olarak yazdım. İlginç çünkü. 7 milyona yakın nüfusu var. 200 km kadar güneyinde de New Jersey eyaleti yer alıyor. Onun nüfusu da 9 milyon falan. Massachusetts 18. yüzyılın başında İngiltere'nin doğusundan göç alıyor. O sırada İngiltere'de iç savaş var. Püritenler Massachusetts'e geliyorlar. İngiliz orta sınıfının en altındakiler bunlar. Dindar, doğum kontrole karşı, cemaati bireyin önünde tutan, şiddetten kaçınan, işinde gücünde yaşam makinaları bunlar. Başka cemaatlerle temastan kaçınırlar, içlerine de başkalarını almazlar. Öyle Quaker cemaati gibi "herkese tebliğde bulunalım" gibi bir kafaları da yoktur. Aşağı yukarı 400 senedir yerleşikler ve devamlılıkları da var. Fakat yabancı unsur yok. Dolayısıyla sanat müziği üretememişler. Yanı başındaki New Jersey ise panayır yeri gibi. Yabancı unsurun teması burada bir sanat müziği yeşertmiş: Caz. Caz Amerika'nın güneyinde doğdu falan diyecekler için söyleyeyim; Amerika'nın güneyinde yeşeren şey bir halk müziğidir. Sanatsal değeri yoktur. İşlenip, sanat haline geldiği yer New York'tur. Cazı sanat müziği haline getirenlerin tamamı (Duke Ellington, Charlie Parker, Dizzy Gillespie, Louis Armstrong vs.) New York'ta ölmüştür.
Çingeneler
Devamlılık gösteriyorlar, yabancı unsurlarla temastan kaçınmaları imkansız ancak yerleşik değiller. Yerleşik olmamak inşayı engelleyen şeydir.
Bu kadar tantanadan sonra nihayet Azeri müziğine döneceğim. Önce halk müziğini konuşalım. Üç gruba ayıracağım Azeri halk müziğini.
-Birinci grupta ninniler, nehreler (yayık yaparken söylenen türküler), düğün şarkıları, dans şarkıları, ağıtlar, zikirler ve başkaca bazı dini içerikli ezgiler var. Bunlar anonim ezgilerdir. Halk müziğinin ilkel, iptidai, öncü halleridirler. Tüm müziğe kimlik verecek olan işte bu nüvedir.
-İkinci grupta "mahnı"lar olsun. Bunlara profesyonel halk şarkıları denebilir. Birinci grup ile ikinci grubun farkı ne? İkinci grubu profesyonel yapan nedir? Mesela bakın iki farklı ezgi paylaşacağım.
Birinci ezgide tek eksen vardır sadece. Eksen dedim ama uygun kelime ne bilmiyorum. Bir fikir, bir cümle? Her neyse. Tek merkezlidir yani. İkinci ezgide de iki tane var. Son derece kolay anlaşılır, budaksız, dikensiz bir ezgi işte. Tüm bu ezgileri "anonim halk ezgileri" grubuna koydum. Mahnı dediğim ve profesyonel halk türküsü diye tarif ettiğim ezgiler için de örnekler vereceğim. Mesela reks mahnıları (dans şarkıları); bunlar mülayım, kıvrak, oynak diye alt gruplara ayrılır. Mirzeyi ve hala bacı (kulak yakan gitar tonu) mülayim bir reks mahnısıdır. Vagzali moderate, turacı ise advance oluyor.
Mahnılar ve anonim halk ezgileri arasındaki en önemli fark, mahnılardan ikiden daha fazla eksene sahip olmalarıdır. Cümleler uzamış, karmaşıklaşmıştır. Anonim halk ezgilerinde trill görülmez mesela. Çok nadirdir. Sadece Azerbaycan için konuşmuyorum. Hele appoggiatura'ya hiç rastlanmaz. Bu terimin Türkçesi ne bilmiyorum. Şu kısa videoda anlatmış ne olduğunu. Mordent, senkop falan filanlar profesyonel halk müziğinin araçlarıdır. Hem ezgi hem icra bakımından farklılık gösterir kısaca.
-Üçüncü grupta da aşık müziği var. Bunu biliyorsunuz. Bir zamanlar bizde de vardı. O yüzden uzun uzadıya anlatmayacağım. Azerbaycan da hala çok canlı bir gelenektir. Azerbaycan'da bildiğim kadarıyla rap pek ilgi görmedi. Aşık atışmaları (deyişme veya meyxana) biçim değiştirdi. Reşad Dağlı ve Perviz Bülbüle çok meşhurlar. Beni çok açmıyor. Aydın Xırdalanlı vardır bir de. Pek bilmezler. Kötünün iyisi. Eskinin kelime zenginliği, dağarcıktaki çılgınlık, üsluptaki renk bunlarda yok. Aliaga Vahid'in filmini yapmışlardı. Orada meyxana nedir, nasıl olur görürsün. Olağanüstü bir şey. Hakikaten olağanüstü. Bin kere izlesem doymam. Aliağa Vahid ismini bir kenara yazın, okuyun ve anlamaya çalışın. Deryadır.
Bir de sanat müzikleri var tabii. Malumunuz buna mugam derler. Mugam'ın iki manası vardır. Özbek ve Uygurlarda da böyledir. Hem Türk müziği terminolojisindeki "makam"a denk düşer -yani müzik dizisine- hem de bir formu tarif eder. Mugam müziğinin sazları tar, kamança, kaval ve deftir. Nadir de olsa son zamanlarda garmon(bir çeşit akordeon) ve balaban da kullanılıyor. Söyleyene hanende, icracıya sazende denir. Sazende bir tema üzerine varyasyonlar çalarak nüve oluşturur. Bu nüveye guşe derler. Birkaç guşe birleşir ve "şube"yi oluştururlar. Şubeler improvize olarak meydana gelirler ancak ezgi ve ritm bir yerde belirginleşmeye başlar. Hanende çoğu zaman burada sahneye çıkar. Vokal geri çekilince saz bölümleri şubeleri başka şubelere bağlarlar. İşte bu girift yapıya "destgah" denir. Mugam destgah ile eş anlamlı olarak kullanılsa da formun adı destgahtır. Enstrümental mugamlara da vardır. Bunlara da "deramed" denir. Daha bir dünya terminoloji var ama bu kadarı yeter. Gerisi bilgi hamallığı.
Mugam müziği tıpkı Klasik Türk müziği gibi sanat müziğidir. Hatta diyebilirim ki Klasik Türk müziği sanat müziği olma yolundaydı ancak 1950 sonrası ölü bir müziğe dönüştü. Bu müziği sanat müziği yapma konusundaki son adım Ercüment Batanay'ın Kilise Çanları isimli eseridir.
Mugam müziği ise hala canlıdır ve bir sanat müziği olma yolunda ilerliyor. Tam anlamıyla saat müziğine dönüşebilmesi için daha çok "yabancı unsura" ihtiyacı var. Mesela 1900'lü yıllardaki Klasik Türk müziğini düşünün. Rum, Ermeni, Yahudi, Gürcü icracılar, besteciler var. Bu mugam için de böyleydi. Mugam müziği Azerbaycan ile sınırlı değildi. Mesela Ermenistan kendi sanat müziğini yaratamamıştır. Koşulları buna elvermiyordu. Yeri gelmişken söylemek isterim, Ermenistan ahalisi kültürüne pek düşkün, bağlı kimseler de değillerdir. İçinizde Ermenistan'ı gezip, gören var mı bilmiyorum; varsa bana hak vereceklerdir. Burada Ermeni müziği duyamazsınız. Ne radyoda çalar ne televizyonda denk gelirsiniz. İnanmayanlar internette Ermeni radyolarını bulabilirler. 50 küsur radyo kanalı vardı, bunların kahir ekseriyeti berbat bir pop müzik yayını yapıyordu. Bazıları da haber ve dini yayın. Duduk sesini sokakta falan duyamazsın. Öyle bir kültür yok. Müzik sadece kiliselerde yaşıyor. Yaşamak değil de can çekişmek diyelim ona. Halkın kiliseye ilgisi de azalmış zaten. Azerbaycan'da müthiş canlı bir müzik kültürü var. Şaşılacak şey. Neyse, diyordum ki Ermeniler sanat müziklerini inşa edemediler. Fakat Azerilerin sanat müziğine dahil oldular. Ağamal Ağa Melikağamalov mesela. 1800lü yılların sonunda yaşamış, Ermeni bir mugam sanatçısı. Bülbülcan vardır ya da. Azeri ama Tiflis'te yaşıyor. Gürcüce mugam okuyor. Bu çok kıymetli bir şeydir. Sanat müziği diğer unsurların eklenmesiyle birlikte milli kimliğini kaybeder ve evrenselleşir, globalleşir. Bu iyi bir şeydir diye söylemiyorum ama böyledir. Sanat ortak dildir, globalleşmeye teşnedir. Mugam günümüzde Azerbaycan sınırları dışına pek çıkamıyor. Üzeyir Hacıbeyov, opera'nın içine katarak denedi bunu. Leyla ve Mecnun'u yazdı. Yıl 1907! İnanılmaz bir şey bu. Sanırım Müslümanların yazdığı ilk operadır. Çok orijinal bir eserdir. Duymayanlar duysun.
Şimdilik elde günümüz mugam müziği var. Son asırdaki gelişimini biraz yazacağım ve bitireceğim.
Cabbar Qaryağdıoğlu (1861-1944) ile başlayalım. Son asrın en büyük hanendesi. Şark musikisinin peygamberi derler kendisine. Üzeyir Hacıbeyov'un Leyla ve Mecnun operetinde de Mecnun'u oynamıştır. Spotify'da yok. Mugam, Cabbar Emmi'den önce (öyle hitap ederler) Farsça şiirleri seslendirerek yapılırdı. Cabbar Emmi bu geleneği bozan kişidir.
Seyid Şuşinski (1889-1965). Cabbar Qaryağdıoğlu'nın talebesidir. Seçkin icralarından biri. Yakıcı bir ses. Bu da Spotify'da yok. Kayıp.
Zülfü Adıgözelov (1898-1963). Hanendelerin ekseriyetinden farklı olarak pes seslidir. Bu icrasına bayılırım.
Han Şuşinski (1901-1979)
Şövket Elekberova (1922-1993)
Sara Qedimova (1922-2005)
Qulu Asgerov (1928-1987)
Elibaba Memmedov (1930-1989),
Arif Babayev (1938- )
Sexavet Memmedov (1953-1991)
Alim Qasımov [Azerbaycan dışında en popüler olan hanende şüphesiz Alim Qasımov'dur], Mensum İbrahimov (1960-), Melekhanım Eyyubova (1962-), Nezaket Teymurova (1972- ) vs. vs.
ve bazı albümler;
Tabii ki önce Smithsonian Folkways Recordings albümleri
ve diğerleri;