Geçtiğimiz ay bir albüm yayınladı Volkan Ergen: Hoşnutluk Vadisi Orkestrası. Kadro Şampiyonlar Ligi gibi. 4. torbadan da isim var (Hazal Döleneken), 1.torbadan da (Jürg Solothurnmann, Ross Daly). Çok göz önünde olmayan sürpriz isimler de var. Mustafa Gencer bunlardan biri. Hakiki ustalardan Sacit Gürel'in el verdiği bir lütiye. Ağırbaşlı, disiplinli, gösterişsiz biri. Müzisyenliği de lütiyeliği de fevkalade. Sürpriz isimlerden biri de Fulya Özlem. Daha evvelden karşıma çıktıydı ama tahammül edip de dinleyemedim. Jest ve mimik enflasyonu beni yoruyor. Yapmacık buldum. Ama bu albümün açık ara en iyi ismiydi. Defansta yıldızlaşan Ertuğrul Sağlam gibi. Ters köşe olduğum diğer isim yerde oturmalı ve yogayla aşmalı müzisyen Tuncay Korkmaz. Hakkını teslim etmek gerek. Kusursuz çalmış. Gelelim esas oğlan Volkan Ergen'e. Pastadaki sönmüş maytapa benziyor. Kendisine ve dahil olduğu zümreye oldum olası allerjim vardır. Tolga Tüzün, Şevket Akıncı ve Alper Maral'ın diline doladığı yeni müziğin, özden yoksun bir yetenek ve mastürbasyon nümayişi olduğu kanaatim değişmiyor.
Bu albüm fikrinin ilk nüvelerini Bomontiada'daki konserde (2017) sergilemiş idi Volkan. Perişan bir müzikti. Oysa albüm konserden çok farklı. Neden? İlk sebep albümdeki sazların ve icracıların bolluğu ve niteliği olsa gerek. Böyle bir kadroyla kötü iş çıkarmak zor. İkinci sebep çerçeve olmalı. Konserdeki gibi hırpani, dağınık, yüzen bir müzik yok. Çerçevesi olan, üzerinde düşünülmüş, tasarlanmış bir şey var. Daha önce denenmemiş, yeni ama tutarlı bir müzik bu. Fakat Tolga Tüzün, Hazal, Şevket Akıncı, Alper Maral, Volkan vs. 'nin 'yeni müzik' i ile sulandırılmış. Aşağı yukarı 1 saatlik bir albümün belki 40 dakikası bu yeni müzik tıraşı ile geçiyor. Cihangir ve Kadıköy entelijansiyasının can sıkan laubaliliğine rağmen son senelerin en iyi albümü.