Bestecilerin belli bir enstrüman yahut belli bir ses için (bariton, kontralto vs.) eser yazmalarının miladı 17. yüzyılın başıdır. Bilgi hamallarının sırtladıkları malumata benzediği için ıskalanan, üzerinde yeterince düşünülmeyen bir durum. Oysa enstrümanın kapasitesini, kısıtlılıklarını, renklerini gösteren eserler yazma fikri son derece önemli ve taze bir fikirdir. Bunun karşı kefesinde de monodi olabilir mesela.
Monodi: (1) Sadece tek melodik çizgiden oluşan müzik. Tek başına söylenen şarkı.
(2) 17. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan çalgı eşlikli İtalyan solo şarkılarına verilen ad.
Ahmet Say (2022); Müzik Sözlüğü. Islık Yayınları.
Monodi formdan öte üsluptur aslında. Üslup her zaman biçimden önce gelir ve biçimin müsebbibidir. Nasıl bir üsluptur bu? Melodinin ritmin köşelerinden taştığı; bolca esnediği ve sündüğü; süslemelerle bezeli, anlatıcı bir üslup. Albümü çıkmazdan evvel Kalben monodik üslupta söylüyordu mesela. Sofar kaydını hatırlayanlar vardır. İnsanı gırtlağından yakalayan, yerine mıhlayan bir içtenlik. Sesinin sınırlarını bu denli iyi tanıyan ve kendini bu denli iyi tıngırdatan Kalben’in ilk albümü, elti makyajı kadar çiğ ve sakildi ne yazık ki. Çünkü bu parçalar akustik gitar ile Kalben’in sesi için yazılmıştı. Bestecinin niyeti ve hedefi bu olmayabilir hatta muhtemeldir ki bu şarkılar niyet etmeye vakit bırakmadan, ansızın, kendi kendine doğmuşlardır. Önemi yok. Önemli olan bu şarkıların davul, bas, klavye ve gitardan oluşan bir ekiple icra edilmesinin olanaksızlığıdır. National Geographic’in kapağında yer alan Afgan kızı hatırlayın. Hangi makyaj yahut hangi kıyafet bu kızı ‘daha güzel’ yapabilir ki? Hiçbiri çünkü onun hikmeti eşsizliğindedir. Her makyaj onun biricikliğine halel getirecektir.
Deniz Tekin’in kariyeri de Kalben’inki gibi başladı. Kalben kadar özgün bir tavrı yoktu belki ama işlenmeye müsait, yeterince yoğrulmamış bir hali vardı. O da çoğu müzisyen gibi davul-gitar-bas ve vokalden oluşan bir grup için besteler yapmayı tercih etti. Grup için müzik besteliyorsan,bir müşterek tayin etmeye mecbur kalırsın. Müşterek uzlaşıyla olur ve tavizsiz uzlaşı olmaz. Bir kişi dışında diğer herkesin taviz verdiği uzlaşılar da vardır. Kaan Tangöze tastamam bir emsaldir buna. Duman’dan Ari Barokas’ı çıkar Murat Ejder’i koy veya Batuhan Mutlugil’i çıkar Özgür Çıtır’ı koy. Ne fark eder ki? Fakat Kaan’ın muadili yok. O şarkıları kim söylerse söylesin, olmaz. Bu yüzden en az cover’ı yapılan gruplardan biridir Duman. Aynı şeyi Serdar Ortaç için hatta Sezen Aksu için söyleyebilir miyiz mesela? Mümkün değil çünkü onlar ‘sadece kendilerinin okuyabileceği’ besteler yapmıyorlar. Kaldı ki isteseler de ‘sadece kendilerinin okuyabileceği’ besteler yapamazlar çünkü icracılıkları aleladedir. Herkes biricik değildir. Peki ya Deniz?
Albümü dinledim. Tek kişi sultasının mahsulü olmadığı belli. Saldırgan, dediğim dedik, tavizsiz birinin müzikleri değil bunlar. Saldırganlıktan yoksun sanatın yavanlığından bunaldım. Analar bu saygılı, demokratik, cici ve barışçıl ortamı narasıyla titretecek yiğidi hala doğuramamış anlaşılan. Yazık. Öyleyse işçiliğe bakacağız.
Yüzyıllardır Aynı Dert albümün açık ara en kötü şarkısı. Nakaratta peste düşmek kekikli prezervatif kadar kötü bir fikir. Kaktüs, klişeler panayırı. Gitsin Üstümüzden, Gaye Su Akyol ile kontamine olmanın semptomlarına benziyor. Tahammül edilemeyecek kadar kötü. İnsan nasıl olur da kendini bu kadar az tanır hayret. Yahu icracılığının en kendine has tarafı tizlerde, kafa sesiyle veya falsettoyla yaptığın süslemeler. Sen ne yaptın peki? Şarkıların yarısını kendi ses aralığının orta kısımları için icra yazdın. Diğer büyük hata da iyi bir gitaristle çalışmak. Albüm boyunca Efe’yi Deniz’den daha çok duyuyoruz. Bazı şarkılarda 3-4 kanal gitar kaydı, birbirinden farklı 4-5 ton var. Her şarkıda kıyafet değiştiren assolist gibi. Hakikaten çok iyi gitar partisyonları var. Tüm samimiyetimle söylüyorum bunu. Sosyal Olarak Başarılı Değilim’in outrosundaki solosu, Yarın Değilse Bile Bir Gün’deki eşlik, Gölgeler’deki ton vs… Gıpta ederek dinledim. Uzlaşı da en az tavisi Efe vermiş gibi duruyor fakat bu bir gitar albümü değil ki. Susarak isimli şarkıdan izini sürelim şu söylediklerimin.
Dinleyiciyi kolayca avlayan her şarkı gibi bu da 6/8 lik. Son derece basit, akılda kalıcı ve çok hoş bir vokal melodisi var. Pek çok güzel laf gibi bu da slogan düzeyinde kalıyor. Sloganlar kısırdır. Bu da öyle. Melodinin üç çeşitlemesini duyuyoruz. İlkini girişte Efe gitarıyla çalıyor, ikincisini Deniz seslendiriyor ve üçüncüsü de nakarat. Ve nakarattaki çeşitlemede yine peste düşülüyor. Tüm orkestra melodinin kısırlığına çare bulma derdinde kendini paralıyor. Efe’nin çözümü şahane. Bir çöplükte iki horoz barınamadığından davul ve bas anam babam usulüyle, forte çalarak genişletmeye çalışıyorlar şarkıyı. Deniz ne yapıyor peki? Uuuuu…. Uuuuu… Kaldı mı ya hala uuu.. lar?
Kötü bir albüm mü yani bu? Hayır. Hatta son zamanlarda bizim memlekette çıkmış en iyi ikinci albüm bence. İlki tabii ki Mabel’inkiydi; Fatih. Çünkü adam bestecilik denen zanaatin inceliklerine vakıf. Kendi yetersizliklerini tanıyor. Deniz bu konuda bir arpa boyu yol almamış olmasına rağmen iyi bir albüm yapmış. Kötü bir işçi. Hem kendini tanımıyor hem zanaatini bilmiyor ama öyle sevimli ki biz yine de ona gidiyoruz.
İlhan Mimaroğlu’nun Chopin’i tanımlarken sarf ettiği bir cümle vardır: “O küçük şeylerde büyük, büyük şeylerde küçüktü.” Chopin’in tek cümlelik, eksiksiz tarifi. Deniz de pek çokları gibi büyük şeylere heves beslemiş. Bize düşen selamet ve hidayet temenni etmek.
Müzik kaydetmek bir nebze muhatabını seçmektir. INJI niçin cıstak cıstakçı olduysa Deniz Tekin de o yüzden fakülte popçusu oldu.