Sade cazda değil müziğin her janrında gitar, üzerinde en çok mesai harcanan, en canlı saz. Türlü türlü pedallar, çeşit çeşit penalar -hatta ebow-; çelik, naylon, barsak, bakır, nikel, fosfor bronz, ipek kaplı teller… Slide yüzüğü kullananlar, tellere alligator kıskaçlar takanlar, keman yayı ve hatta plastik bıçakla çalanlar. Onlarca farklı sağ el ve sol el tekniği; bir ton farklı akort türü; klasiği, akustiği, mikrotonali, dobrosu, lap steeli… Say say bitmez. Saz, neşet ettiği yerden o kadar uzaklaştı ki tanınmaz hale geldi. Hudutları bu kadar geniş başka bir enstrüman yok. Hudutlar geniş olunca geçirgen de oluyor. Geçirgenlik yozlaşmayı doğuruyor. Caz büyük oranda organik bir müziktir. Temel sazları (davul, piyano, bakır üflemeliler, kontrbas) yıllardan beri ciddi form değişiklikleri geçirmemiş sazlardır. Bu sayede kendine ait seslerini ve kimliklerini muhafaza edebilmişlerdir. Trompeti nasıl çalarsanız çalın sesi trompete benzer. Kontrbası yayla da çalsanız, tokatlasanız da kontrbas kontrbastır. Gitar öyle değil. Pat Metheny’nin Zero Tolerance For Silence’ı ile Ralph Towner’ın Diary albümünü dinleyin bakalım. Şimdi bunların ikisi de gitar öyle mi? Bana kalırsa Pat Metheny’de duyduğumuz şey, gitarın soyutlanmış hali olabilir belki. “Gitarın orasını burasını çok kurcalıyorlar, ellenmedik yerini bırakmıyorlar, aleti bozuyorlar” demeye getirmiyorum tabii. Tenkit değil tespit yapmaya çalışıyorum. Gitarın devasa bir aygıta dönüştüğünü, orantısız biçimde büyüdüğünü söylüyorum. Olabildiğince sade ve süssüz çalgılar olan davulun, piyanonun, saksofonun yanında heyula gibi haliyle sırıtıyor ve kendini dayatarak uyumu imkansız hale getiriyor.
Barış Arslan ile 10 küsur sene önce tanışmıştık. Babylon’daki Rosenwinkel konserinde denk gelmiştik. Yıl 2013 olmalı. Rosenwinkel’in müziğini beğenmemiş, çaldıklarını bağlamsız, temelsiz bulduğunu söylemişti. “Etüt yapmaya gelmiş buraya” gibisinden bir şeyler söylemişti. Afalladım. Konser boyunca bu ne cüret diye düşündüm ama konser bittiğinde ona hak verdim. Sonra Barış ile beraber çalma fırsatım da oldu. İkinci kez afalladım. Avukat olduğunu hatırlıyorum. Ne ara bu kadar çalıştı bu herif gitara dedim. Rosenwinkel’den aşağı kalır yanı yoktu. Gerçekten. Geçenlerde albüm çıkardığını duydum: Zenith. Sentetik olmayan bir gitar soundu duyma umuduyla açtım ama yine olmadı. Davul, bas ve saksofonda hiçbir filtre, delay ıvır zıvır yokken gitar takmış takıştırmış. Swing’in s’sini duymadığımız, ritm oyunlarından medet uman ve uzun cümlelerden kaçan fakir bir albüm. Charlie Haden ve Pat Metheny’nin beraber kaydettikleri bir albüm vardır: Beyond the Missouri Sky. Gitar müziği işte budur yahu. Yahut Charlie Christian’ın Swing to Bop’u, Miles Okazaki’nin Monk külliyatı… Pena tıkırtısıyla, gıcırdayan tellerle, ufak tefek çapaklarıyla kendine has kusurları ve kimliğiyle gitar sesi. Vallahi gerçek müziği özledik, vallahi gitarı özledik.
I Can See Your House from Here?