İstanbul’umuzun kalın bağırsağı olan, çeperleri Ağaoğlu My Ass kılıklı çehre züğürdü sitelerle çevrili; remayözcü, overlokçu, reşmeci arayan konfeksiyon atölyeleriyle müzeyyen; halı desenli, bok rengi mozaik dış cepheli apartmanlarla dolu Zeytinburnu’nda bir klavsen olduğunu biliyor muydunuz? Sürpriz diye buna derim ben. Başka nerelerde var? Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde, Macar Kültür Merkezi’nde, Nişantaşı St. Paul Kilisesi’nde, AKM’de, CSO müzesinde, Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarı kütüphanesinde, İklim Tamkan’da … Klavsen dediğin şeyin ucuz yollusu 30 bin euro! Tarkan, alt orta sınıfa mensup bir ailenin çocuğu. Gemi kaptanlığı okumuş ama Zuhal Müzik’te piyano departmanında çalışmış. Bu sıklette adam için klavsen almak demek sermayeyi kediye yüklemek demektir. E nerede büyütmüş bu adam böyle hevesi? Öyle ya.
Galata’daki St. Pierre Kilisesi’nin orgu tamir istermiş. Vatikan bunun için birini görevlendirmiş: Giuseppe Gandolfo. Adamcağız kalkmış gelmiş buraya. Sonra demişler ki sen kal bizim papazımız ol. Öyle de olmuş. Türkçe falan öğrenmiş. Günlerden bir gün Zuhal Müzik’e uğruyor, Tarkan ile tanışıyor. Oradan buradan filizler veren, kaynayan cevher bir anda uyanıveriyor. Orgla tanışıyor. Tanımak bellemeye dönüşüyor. Dinlemekle, çalmakla yetinmiyor bu kutsal çalgıyı ilmek ilmek öğreniyor. Evet kutsal çalgı. İkinci Vatikan Konsil’i böyle diyor. Benim bildiğim başka kutsal (sacred) saz yok. Ulvi (sublime) sazlar olabilir belki. Ney gibi şofar gibi. Kutsallığı şöyle dursun orgdan başka hiçbir saz bu denli immobil değildir. Üstelik her org biriciktir çünkü mekan için tasarlanır. Diğer sazlar yapılır (to make), org inşa edilir (to build). Neyse, Tarkan ustasının tavsiyesi ve himayesiyle St. Esprit Katedrali’nde çalışmaya başlıyor. İşi ilerlettikten sonra Polonya’daki bir kilise orgunun tamiri işine gönüllü oluyor. Hollanda, Almanya, ABD falan derken pek çok org tamirinde çalışıyor. İşin başında durduğu ilk sefer Kırım Kilisesi’ndeki orgu tamir ediyor. Bu arada yeri geldi söyleyeyim; aşağı yukarı bir senedir Sergei Lukashuk hemen hemen her hafta bu kilisede, bahsi geçen orgla konser verir. Hem de yok bahasına. Kaçırmayın. Devam edelim. Sonra İstanbul Pipe & Reed Organ Team adıyla kendi ekibini kuruyor Tarkan. Geçtiğimiz seneydi sanırım, gençten üç oğlan St. Antuan Kilisesi’nin orguyla cebelleşiyorlardı. Aleti lime lime edip yere sermişler. Yüzleri gözleri kir pas içinde ama gülüyorlar. Her parçayı uzun uzun ve insanı hiç sıkmayan bir coşkuyla anlattı Tarkan. Adamdaki iştah öyle çok ki etrafına üleştirse de yine birazı elde kalıyor. En son ne zaman karşılaştım böyle bir şeyle hatırlamıyorum. Basbayağı afalladım.
Kısa keseyim; Tarkan kendi kendini inşa edebilmiş ender insanlardan biri. Tek başına okul olacak kadar büyük bir hevesi ve azmi var. Alegori falan yok, düpedüz okuyun yazdığımı. Hakikaten tek başına bir okuldur bu adam. Öyle ki pek çok konservatuvarımızdan daha büyük ve ciddi bir okuldur. Yaptığı işi Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya benzetenler olmuş. Bence daha fazlası; zindanda gökbilimi!
Gercekten guzel bir yazi olmus! Dilinizin kendine has bir ritmi var: muzip, alayci, sarkastik ve ayni zamanda sefkat dolu.
' çehre züğürdü ' :)