"AKP'nin tek iyi icraati var o da kapalı alanda sigara içimini yasaklaması abi"
Besbelli ki kapalı alanda sigara içmenin yasaklanması konusunda toplumun tüm kesimleri mutabık. Ne güzel. böylesi bir mutabakatı başka konuda görmüyoruz. Geçen ekşi sözlük’te bir entry’e denk geldim.
"Finalinin yayınlandığı saatlerde TRT Müzik'te Mustafa Keser şarkı söylüyordu. Diyeceklerim bu kadar..." buyurmuş.
Hele yarrağıma bak hele. Eurovision denen, ihtiyar avam Avrupalı'nın banal televizyon eğlencesi ve bu panayır şaklabanlığında boy gösteren zibidiler üzerinden Mustafa Keser'i tiye alıyor aklınca. Ulan öküz, Mustafa Keser dediğin adam bir abidedir. Sanatçının hasıdır. Bildiğinin, gördüğünün, duyduğunun zekatını verse yedi ceddine yeter. Üstelik Klasik Türk Müziği gibi ölü bir sanatı hazmı kolay olsun diye alaturkayla, Türk Halk Müziğiyle, nümayişle, nükteyle tabağına koyuyor. Sana bir tek yutması kalıyor yani. Ama sen öyle bir hödüksün ki alçakgönüllülüğü, fedakarlığı zayıflık, küçüklük sanıyorsun. Senin gibi yarı münevverleri, kendini çoban zanneden müraileri Jerome Cler'in eteğini dibinde görürdük eskiden. "Ay şekerim adam Sorbonne'dan kalkmış teee bizim güneydeki yaylalara gelmiş. Bizde ne cevherler var ayol. Kıymetini bilmiyoruz." Ben Jerome Cler ile tanışma şerefine nail olmuştum. Fransa'da değil, Burdur'da. Ramazan Güngör'den bahsediyorduk. "Aramızda galsın adam acından öldü valla. Ekmek parası yoktu" dedi birisi. Jerome tasdik eder gibi başını salladı. Musa Eroğlu'nun, bilhassa da Erdal Erzincan'ın ve Arif Sağ'ın Ramazan Güngör'den çok şey öğrendiğini söyledi. Biri lafa girdi: "Bi kuruş para vermediler amma. Sen buradaki çobanı bile Paris'te sahneye çıkardın, cebine para koydun. Ramazan Amcam'ın boğazından iki lokma ekmek geçtiyse senin sayende oldu." Adamın yoksulluk çekmesini bir tarafa bırakalım, burada asıl konuşulması gereken şu; Ramazan Güngör'ü biz neden Jerome'dan duyduk? İnsan ustasını onurlandırmaz mı? Neyse, Eurovision diyordum. Her sene aynı terane; gerici AKP kendi demode hassasiyetleri yüzünden bizi bundan mahrum bırakıyor. AKP hangi saiklerle Türkiye'yi Eurovision'dan çekti bilmiyorum. Sigarayı da toplum sağlığını düşündüğünden değil, mekruh diye yasaklamış olabilir. Onu da bilmiyorum. Alınan kararlar kadar bu kararların arkasındaki sebepler de önemli. Fakat bu yazı niyetle değil amelle ilgili. Ona göre.
Eurovision'un ne olduğunu bir netleştirelim önce. bir kere bu bir yarışma değil. Mesela Avrupa Futbol Şampiyonası'nı düşün. Dünyanın parası harcanıyor değil mi? Harcanan paranın kat be kat fazlası da gelir elde ediliyor. Neden? Çünkü kimin kazanacağı belli değil. Her zaman favoriler olduğu gibi sürprizler de vardır. İşin lezzeti de burada zaten. Eurovision'u bu sene kim kazanır iddiasına baktım yarışmadan önce. "Şarkılarını dinlemedim ama kalıbımı basarım ki bu senenin favorisi mazlum Ukrayna halkının neferidir" diye düşündüm. Evet. Yanılamamışım. %62 ile birinci! İkinci sıradaki %14. Vay anasına be.
Ukrayna'dan yarışmaya katılacak kişi aslında Alina Pash idi. Diğer adayları geride bırakıp, ulusal ses yarışmasını kazanmış. sonra bir haber çıkıyor ki kadıncağız beş-altı sene evvel Kırım'a gitmiş. Vay sen işgal altındaki Kırım'a nasıl gidersin falan filan... Mazlum Ukrayna halkının baskısı karşısında kadıncağız yarışmaya katılmaktan vazgeçti. Görevden affını istedi diyelim. yerine Kaluş Orkestra denen vatanperver serseriler gönderildi. Kimin gittiğinin de bir önemi yok aslında. Kim giderse gitsin Ukrayna kazanacaktı.
Buna yarışma denmez, piyes denir. Peki bu piyese niçin devam ediliyor? Azerbaycan ev sahipliği yaptığı yarışmada 48milyon pound harcamış ve buna karşılık 7milyon pound gelir elde etmiş. 2014'te Danimarka ev sahibiydi. 36milyon pound harcamış, 13milyon pound gelir elde etmiş. Ev sahibi ülkenin her koşulda zarar ettiği apaçık bir gerçek1. Peki katılımcılar? Final Youtube'da 15milyon görüntülenmeye ulaşmış. "Ablacım bu daha yeni, daha çok izlenir". 2020'ye bak, 2019'a bak. 20milyon görüntülemeye ulaşan yok. Aleyna Tilki'nin Cevapsız Çınlaması'nın görüntüleme sayısı 537 milyon! Apaçık belli ki hem ev sahibinin, hem katılımcı ülkelerin zarar ettiği bir organizasyon bu. Kar etmediğimiz ancak fayda gördüğümüz şeyler olabilir. Kabul.
Peki Eurovision için harcanan paraların ne gibi bir faydası olabilir? Katılımcı ülke vatandaşlarını birbirine mi yaklaştırıyor, ortaklık hissini mi tesis ediyor? Şüphesiz hayır. Pop müziğin rotasını tayin eden, modayı belirleyen bir kılavuz mu bu peki? Yoo. Tam tersi. Rüzgar nereye eserse oraya doğru savruluyor. Hatta çoğuz zaman modayı takip etmekten, ona yetişmekten bile aciz. Ne bahasına olursa olsun canlı tutmak gereken bir kültür mirası mıdır? Ne münasebet. İtibar mı kazandırıyor? Bak bu olabilir. İnsanın itibar için yapmayacağı şey yoktur. Türkiye'nin 70'lerde bu yarışmaya katılması havalı bir şeydi. Doğruya doğru. "Bak biz de Evropalıyız". Yarışmadaki tek Müslüman ülke sonuçta. Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın, Ermenistan'ın katılımlarını da anlıyorum. Fakat günümüzde bu ufak ülkelerin halkları bu piyesle heyecanlanıyor, kendilerini biraz olsun Evropalı hissediyorlar mıdır? Valla inanasım gelmiyor. İtalya, İngiltere falan için de şöyle bir motivasyon olabilir belki; "Yahu bir işe başladık yarım bırakmak bize yakışmaz. Beceremedi derler"... İtibar kaybetmemek için biraz para harcarsın olur biter. Avrupa bir zamanlar tüm dünyanın gıpta ederek izlediği, hayran olduğu, öykündüğü bir modeldi. Galip tarafta olan yine Batı, fakat zannediyorum artık dünyanın büyük bir kısmı bu ikiyüzlü, kibirli ve zengin bunaktan nefret ediyor. Onların zevahiri kurtarmak için sürdürdüğü bu boktan piyeste yer almamayı da bir kayıp olarak görmüyorum. Bilakis burada olmadığımız için iftihar etmeliyiz.
https://www.adamsmith.org/blog/is-eurovision-worth-the-cost
tantacrul' un aşırı güzel, satirik bir videosu vardı eurovision'la alakalı. copyright strike yapıp kaldırttılar. kesinlikle tavsiye ederim. adamın üslubu çok hoş. https://archive.org/details/eurovision_2018_musical_misadventure