2 Comments
Jan 12, 2023Liked by Fatmagül'ün Yengesi

Bu muhabbetli yazıya eşlik etmek istedim.

Gerçekten Türk müziği icracılarının kahir ekseriyetinin diğer icracılar için çok rahatsız edici ifadeler kullandığına ben de şahit oldum. Hatta yalnız icracılarla sınırlı kalmazlar, bir çoğunun da kendi ulviyet verdiği dönemi, ya da ulviyet verdiği bestekarları vardır. Bunların dışındaki bestekar veya dönemlere de demediklerini bırakmazlar. Adeta bir kötüleme üzerinden varoluş sergilerler. Yeni nesilde bile devam eden bu saçmalığın daha indirgemeci, alçaltıcı ve bence kendisi çok daha alçak duruşları da var. Hani Klasik Türk musikisi biliyorum zevzekliği yapmak için Türk halk müziğine çamur atma sevdasını bile gördük, dinledik.

Fehmi Ustanın Necdet Yaşar'dan başka yaşayan, yaşamayan pek çok ünlü (ve bence de hemen hepsi ayrı kıymette) icracı için neler neler dediğine ben de şahit oldum. Çoğu kez altını dolduruyor da eleştirilerinin, ya da ben hürmetten öyle hissediyorum, bilemem. Pek seveni yok ustanın, bence dobra ve dürüst adam. Musa Kazım'ı dinleyeceğim. :)

Şimdi nereden rastlayıp okudum, dinledim de aklımda kaldı hatırlamıyorum. Belki de sizin bir yazınızdan intihal ya da mülhem olacak ama kendisini, okuyuşunu çok o kadar sevmesem de (evet ben de 50'ler 60'lar radyo yılları fena değildi ama sonrası meh tayfasındanım) Zeki Müren bir röportajında Pop müziği sanatçılarına çok özendiğini belirtiyordu (kendisi pop müziği sanatçısı değilmişçesine :)) Özenme sebebi ise birbirlerini boklamak yerine destek olduklarını görmesiymiş. Türk Sanat müziği camiasının sürekli birbirine sövmesinden, önüne arkasına geçmeye çalışmasından falan şikayetlerini dile getiriyordu muhterem, kendisi hiç yapmaz zira.

Musikinin verdiğiniz örneklerle hakikate değil ilme bağlılığına dair de şunu eklemek isterim. Türklerin İslam öncesi ve sonrası dinlerinin, gerek avamda gerek seçkinlerde, müzikle çok güçlü bir birliktelik içinde olduğu malumdur. Müzik daima ibadetin ta kendisi olagelmiştir. Ben bunu abartarak, dinleri müziktir demekte bir beis görmüyorum. Yalnız dini musikiden bahsetmiyorum ki zaten laiklik öyle kişi algısında özellikle esrik işlerle uğraşırken çok da kendini gösterebilecek bir kavram da olmasa gerek. Lâdini musikinin dini musikiyle rabıtası herhalde aşikardır. Benzer şekilde deyişler içinde de semahlara giden yolun öyle büyük uçurumları olduğunu düşünmüyorum. Bu halde, musikiyi ele alışın bilimden, hele ki batının icadı olan pozitif bilimden nasibini almamış olması epey normal sanki. Bunun oluşması için gereken düşünsel evrimin bu müziğin yaşandığı kültürün geçmişinde kendine ait biçimde oluşmadığı ortada; en fazla daha sonraları batı düşünce ve kültürü ile iletişim içinde öğrenilenler falan var. Tabi kişisel kanaatim, bilimden nasibini almasına da pek gerek olmadığıdır. Alanların yapacaklarını da elbette merakla bekler, takip ederim. Fakat esas olanın çok da değiştirilebileceği kanaatinde değilim. Düğüm olmayan ve yazıda cevabı aranmayan sorunun bana düşündürdükleri budur.

Son kısımda içinden geçtiğiniz musiki erbabıyla ilgili de bir alıntı paylaşayım. Ağzınıza sağlık diyerekten. Şule Gürbüz, Zamanın farkında. https://www.hizliresim.com/2yri4t1

Bu kişilik bozukluğunun çok eskilere uzanıp uzanmadığından da çok emin değilim. Bana biraz son 50 yılın işleriymiş gibi geliyor bunlar. Hemen her eski hikayenin bugünki serencamında olduğu gibi, şekil var, içerik tırt.

Expand full comment

Yazının son cümleleri... hahaha tam öyle gerçekten.

Expand full comment