Ciddiyet günümüzde köhnemiş bir tavır, demode bir fazilet olarak görülüyor. Hatta bazen ahlakçıların takındığı bir maske, üst sınıf mensuplarının giydiği bir kamuflaj diye küçümseniyor. Oscar Wilde’ın The Importance of Being Earnest (Ciddi Olmanın Önemi) adlı piyesi, bu argümanın en lezzetli takdimlerinden biridir herhalde. Piyeste her zaman ‘ciddi’ (“
“Mesut ve Nevzat Beylerin niçin böyle bir tercihte bulunduklarını anlamıyorum.”
Bu sorunuzun cevabını Alaturka Records’ın YouTube hesabındaki N.Atlığ ile (epey önce) yapılan mülâkatta bulabilirsiniz. M.Güntekin tam da bu soruyu sormuş, Atlığ cevaplamış.
Yenge müzikten anlıyor, çok şey biliyor. Yalnız makam tarifleri kalbimi acıttı. "Musa değil İbrahim, Azrail değil Cebrail" hikayesine dönmüş mevzuat. Makam hakkında biraz konuşmak için Öztüna'nın uyduruk dizilerini değil, eski edvarları incelemek ve Hacı Arif şarkılarına değil, Ayinlere bakmak gerekiyor üstâdım.
Makam tariflerini yazarken özellikle şöyle bir ibare kullandım:
"Bu tarifler batının müzik şablonu ile müziği öğrenmiş, okumuş ve düşünmüş kişiler içindir. Hitap ettiğim kişiler onlar. Türk müziği tedrisatından geçen kimseler bunları zaten biliyordur."
Yılmaz Öztuna'yı severim ben. Müzikle ilgili yazdıklarının tek sayfasını bile okumadım. Tercih değil de öyle denk geldi. Pek beğenilmediğini duymuştum. Bilhassa Türk müziği ile ilgili bir esrar tülü var. Kimse kimseyi beğenmiyor. Geçen Fehmi Usta'nın yanındaydım, adam Türkiye'de tanbur çalmayı, mızrap tutmayı bilen yok dedi. Timuçin Hoca'dan "Cem Behar Türk müziğini bilmez" lafını duydum. Tevazu arkasına saklanmış bu caka satma bana çok komik geliyor.
Öztuna'yı ben de severim. Tarihin en samimi ve eğlenceli "ansiklopedisini" yazarak birkaç şey öğretmiştir bana. Müzikle ilgili bir şey yazmış da sayılmaz. Arel dizilerini daha da ilkel anlattı sadece, Arel'e olan saygımdan ismini geçirmedim.
Musikişinasların mükemmeli arayan ve soyut idoller üzerinden hayaller kuran insanlar olması, en asgari hatayı bile "Sanatçı değildir!" demeye yeter görmelerine sebebiyet veriyor. Geçenlerde Erol Sayan'ın; Niyazi Sayın'dan Nevzad Atlığ'a, İsmail Baha'dan Cemil Bey'e kadar neler dediğini burada söyleyemem. Fehmi Usta'nın öyle demesinin sebebi de "tanbur çalma, mızrap tutma" diye bir epistemenin var olmaması. Eğer olsa idi İzzettin Ökte, Cemil Bey gibi insanlar olmayacaktı.
"Şostakoviç’in 15 numaralı yaylı çalgılar dörtlüsü, Eric Dolphy’nin Take The A Train’deki solosu, Dilhayat Kalfa’nın Evcara Saz Semaisi … Karşılarında kendimizi küçücük hissettiğimiz, gündelik dünyamızın genişliğini aşan, havsalamıza sığmayan şeylerdir bu eserler. İnsan bunları kavrama gayretiyle büyür, genişler."
Bu quartet-i şerîfe(!) yerine Adorno'nun (r.a.) quartet'ini koyma hamâseti sende niye yok? Bunları idrâk etme çabası, kudret-i rûhiyeni daha da "genişletmez mi"? Serinliği altında tir tir titreyerek hakiki tesir altında kalma zevki seni korkutuyor mu? Gönlünün yaşamadığı keyifler hal-i hazırda âşinâ olduğun evcârânın ötesine geçemiyor mu?
“Mesut ve Nevzat Beylerin niçin böyle bir tercihte bulunduklarını anlamıyorum.”
Bu sorunuzun cevabını Alaturka Records’ın YouTube hesabındaki N.Atlığ ile (epey önce) yapılan mülâkatta bulabilirsiniz. M.Güntekin tam da bu soruyu sormuş, Atlığ cevaplamış.
çok teşekkür ederim.
Yenge müzikten anlıyor, çok şey biliyor. Yalnız makam tarifleri kalbimi acıttı. "Musa değil İbrahim, Azrail değil Cebrail" hikayesine dönmüş mevzuat. Makam hakkında biraz konuşmak için Öztüna'nın uyduruk dizilerini değil, eski edvarları incelemek ve Hacı Arif şarkılarına değil, Ayinlere bakmak gerekiyor üstâdım.
Makam tariflerini yazarken özellikle şöyle bir ibare kullandım:
"Bu tarifler batının müzik şablonu ile müziği öğrenmiş, okumuş ve düşünmüş kişiler içindir. Hitap ettiğim kişiler onlar. Türk müziği tedrisatından geçen kimseler bunları zaten biliyordur."
Yılmaz Öztuna'yı severim ben. Müzikle ilgili yazdıklarının tek sayfasını bile okumadım. Tercih değil de öyle denk geldi. Pek beğenilmediğini duymuştum. Bilhassa Türk müziği ile ilgili bir esrar tülü var. Kimse kimseyi beğenmiyor. Geçen Fehmi Usta'nın yanındaydım, adam Türkiye'de tanbur çalmayı, mızrap tutmayı bilen yok dedi. Timuçin Hoca'dan "Cem Behar Türk müziğini bilmez" lafını duydum. Tevazu arkasına saklanmış bu caka satma bana çok komik geliyor.
Öztuna'yı ben de severim. Tarihin en samimi ve eğlenceli "ansiklopedisini" yazarak birkaç şey öğretmiştir bana. Müzikle ilgili bir şey yazmış da sayılmaz. Arel dizilerini daha da ilkel anlattı sadece, Arel'e olan saygımdan ismini geçirmedim.
Musikişinasların mükemmeli arayan ve soyut idoller üzerinden hayaller kuran insanlar olması, en asgari hatayı bile "Sanatçı değildir!" demeye yeter görmelerine sebebiyet veriyor. Geçenlerde Erol Sayan'ın; Niyazi Sayın'dan Nevzad Atlığ'a, İsmail Baha'dan Cemil Bey'e kadar neler dediğini burada söyleyemem. Fehmi Usta'nın öyle demesinin sebebi de "tanbur çalma, mızrap tutma" diye bir epistemenin var olmaması. Eğer olsa idi İzzettin Ökte, Cemil Bey gibi insanlar olmayacaktı.
klas bir yorum. sağolun.
"Şostakoviç’in 15 numaralı yaylı çalgılar dörtlüsü, Eric Dolphy’nin Take The A Train’deki solosu, Dilhayat Kalfa’nın Evcara Saz Semaisi … Karşılarında kendimizi küçücük hissettiğimiz, gündelik dünyamızın genişliğini aşan, havsalamıza sığmayan şeylerdir bu eserler. İnsan bunları kavrama gayretiyle büyür, genişler."
Bu quartet-i şerîfe(!) yerine Adorno'nun (r.a.) quartet'ini koyma hamâseti sende niye yok? Bunları idrâk etme çabası, kudret-i rûhiyeni daha da "genişletmez mi"? Serinliği altında tir tir titreyerek hakiki tesir altında kalma zevki seni korkutuyor mu? Gönlünün yaşamadığı keyifler hal-i hazırda âşinâ olduğun evcârânın ötesine geçemiyor mu?
Adorno'nun müziğini büyük görmüyorum. Günlük, alelade şeylerden biri gibi geliyor bana.