Birazcık gezmeye gittim. Rusya’nın peyk ülkelerinden birinde, dağ yamacına serpilmiş, Allah’ın unuttuğu ücra köyler. İlçedeki Ladalardan birine atlasan da varılır buralara ama yollar delik deşik. Gidene kadar için dışına çıkıyor. Yürümeye bahane arıyordum zaten, iyi oldu. Bir köyden diğerine 20 km mesafe var yok. 6-7 tanesini görebildim ben. En kalabalığında 300 kişi ancak var. Ben o kadar da beklemiyordum, şaşırdım. Üstelik bizdeki köyler gibi huzurevine de dönüşmemişler. Etrafta çoluk çocuk, delikanlı eksik değil. Geri kalan manzarayı tahmin ediyorsunuzdur; 40 yamalı, döküntü, öksüre öksüre ilerleyen üç-beş hantal araba; her cephesi farklı malzemeyle örülü, sabırla işlenmiş, 40 telden çalan köy evleri; yıllar içinde evlere iliştirilmiş odalar; evlerin arasındaki ıslak, çamurlu yollarda başıboş gezen hayvanlar; dişsiz ama bizdeki gibi iki büklüm olmamış yaşlılar; ot biçmeden dönen adamlar; hemoglobinden al al olmuş yanaklar; is kokusu vesaire vesaire… Köyün etrafı ise yeşil harmanı. Çarpıcı bir güzellik. Dediğim gibi, yürümeye bahane arıyordum, epey de yürüdüm ama bir an oldu dermanım kesildi. Köye varıp sabahı ettikten sonra geri kalan yolu gitmek için bir araba buldum. Şoför 30-35 yaşlarında. Teybin kenarındaki USB girişine minik belleklerden taktı. Sonra da müzik çalmaya başladı:
Don't ask questions, just consume product and then get excited for next product.
bunu duymamıştım. harikaymış.
Zorluk gücü, kısıt yaratıcılığı getiriyor.