Konsantre ürün bazen acı oluyor. Zamanla, kendiliğinden seyreldiğinde (lehçenin ve dilin oluşması gibi) otantikliğine halel gelmiyor. Fakat aksi durumda sulandırmadan köprü olmak mümkün gelmiyor bana. Düşünüyorum ve bir örnek bulamıyorum.
“Aydınların tahta ağızlıkla sigara içmeye, türkü dinlemeye, kilim üzerinde oturup kalkmaya başladığı" cümlesini tanıyorum. Ruhi Su'yu "tenkit" etme işini ancak o başlatabilirdi zaten.
Aslına bakarsanız Yalçın Küçük, Ruhi Su’yu pek tenkit etmez. İlginçtir, müzik konusunda Yalçın Küçük kadar kof birine rastlamak zordur. zerre bilgisi ve ilgisi yoktur ama devasa hükümleri vardır. Deli saçması bile değil çünkü delilikte bir ilginçlik bulunabilir. Küçük’ün yargıları demode zırvalardan ibaret. Celal Şengör ile aynı kefede ne yazık ki.
Maalesef buna katılamayacağım. Tenkide başladığı yerin müzik olmaması sebebiyle kısmen bana da doğru gelse bile...
Somut bilgiye ulaşmanın imkansıza yakın olduğu konularda, belirli ipuçları üzerinden hipotez inşa edip onun ardından bir bakış sunarak sonuca ulaşmaya çalışmanın kof olduğunu iddia etmek, matematikçilik olur. Cüretkardır, değildir, doğrudur veya yanlıştır, yargıda bulunamam.
Fakat tarih, laboratuvar değildir. Kimi yöntemleri yol açmıştır, yeni ve özgün bakışlar sunmuştur, faydalıdır.
Müzik, tarihin alanı değil ki. Yalçın Küçük’ün üzerine konuştuğu müzik, bilimin de alanı değil. Estetik bir yargıdan ibaret. Sertab Erener’i, Mor ve Ötesi’ni zevkle dinleyen ama caza katlanamayan biri var karşımızda. Aydın Üzerine Tezler’de okuyoruz; Klasik Türk Müziğini, Bizans Müziği olarak görüyor. Bu bilgi eksikliği değildir, görgü eksikliğidir. Müzik konusunda görgüsüz biridir. Tek sesliliği gericilik olarak yorumlayan demode, akim bir kafa. Yalçın Küçük’te en şaşırdım şey bu. Türkiye’nin en iyi yazarlarından biri, hatta belki de ilki olduğunu düşünüyorum. Emsalisiz bir üslubu var. Güzeli tanıyor. Fakat böyle bir adam, müzik konusunda bu kadar zevksiz ve görgüsüz olsun inanılır şey değil. Dahası bu zayıflığını gizleyeceğine çok bilirmiş gibi caka satıyor. Entelektüel namusuna zeval getiriyor.
Efendim, müzik tarihin alanı değil elbet. Müzik dahil tüm sanatlar tarihselci herhangi bir yöntem olmadan incelendiğinde eksik kalır. Yalçın Küçük'te olumladığım budur. Üstelik ne Ruhi Su ne Zülfü Livaneli ne de Mor ve Ötesi için estetik bakış sunmaz. Daha doğrusu, onun estetik diye ifade ettiği şeyin kendisi zaten tarihselcidir. Mor ve Ötesi'ni olumlamasının en önemli sebebi kent ozanlığıdır. Ki bu da, kasıtlı bir abartı içerir çünkü olumladığı grubun kuşağı ile başlamıştır ona göre kent ozanlığı. Yani yeni bir olgu Türkiye için. Müzikal çok az şey var bakışında, en azından çıkış noktasında. En başta "kısmen doğru gelse bile" dediğim de buydu zaten. Dolayısıyla üzerine konuştuğu müzik, bilimin, toplum biliminin dahilinde oluyor.
Ulaştığı sonuçları eleştirebilirim, doğru da bulmayabilirim, katılabilirim de, mesele yöntem olduğunda bir yere kadar önemi var bunun. Yine bu sebeple, buradaki kısa yazılarınızda tarihselciliğe göz kırpan bir bakışınız olmasına rağmen başka bir tarihselci yöntemi deli saçması olarak nitelendirmeniz benim için şaşırtıcı.
hakikaten anlayamadım yazdığınızı ama anlamak istiyorum =)
kendi iddiamı çok kısacık yenileyim; yalçın küçük’ü iyi bir yazar olarak biliyorum. beğendiğim şey fikirlerinden çok üslubu. estetik olarak beğeniyorum yani. ve müzik hakkındaki estetik yargılarını çok sığ buluyorum. bu kadar. katılıyor musunuz?
Gereksiz bir çıkış yapmış göründüysem affedin. Niyetim bu değildi, daha önce söylediğim gibi, paylaşımlarınızı epey sevmiştim.
Buradaki yazınızı ben de savunuyorum, kendime yakın hissediyorum. Yalçın Küçük'te ise üsluptan çok tezler ve fikirleri, ele alma biçimini kendime yakın hissediyorum. Ulaştığı sonuçları da savunmak veya karşı çıkmak adına bir şey söyleyemesem bile, sığ değil gayet ciddiye alınır buluyorum.
tahlilinde nihai olarak bir müzisyenin kent ve köy/taşra arasinda müziği sulandirmadan köprü gorevi görmesi imkansiz mı gozukuyor?
Konsantre ürün bazen acı oluyor. Zamanla, kendiliğinden seyreldiğinde (lehçenin ve dilin oluşması gibi) otantikliğine halel gelmiyor. Fakat aksi durumda sulandırmadan köprü olmak mümkün gelmiyor bana. Düşünüyorum ve bir örnek bulamıyorum.
Neşet Ertaş mesela Muharrem Ertaş kadar konsantre değildir ama otantizminden bir şey kaybetmemiştir.
Bu kadar içi doldurulmadan yapılan Ruhi Su güzellemelerinden sonra şu yazıyı okumak sadra şifa oldu.
“Aydınların tahta ağızlıkla sigara içmeye, türkü dinlemeye, kilim üzerinde oturup kalkmaya başladığı" cümlesini tanıyorum. Ruhi Su'yu "tenkit" etme işini ancak o başlatabilirdi zaten.
Aslına bakarsanız Yalçın Küçük, Ruhi Su’yu pek tenkit etmez. İlginçtir, müzik konusunda Yalçın Küçük kadar kof birine rastlamak zordur. zerre bilgisi ve ilgisi yoktur ama devasa hükümleri vardır. Deli saçması bile değil çünkü delilikte bir ilginçlik bulunabilir. Küçük’ün yargıları demode zırvalardan ibaret. Celal Şengör ile aynı kefede ne yazık ki.
Maalesef buna katılamayacağım. Tenkide başladığı yerin müzik olmaması sebebiyle kısmen bana da doğru gelse bile...
Somut bilgiye ulaşmanın imkansıza yakın olduğu konularda, belirli ipuçları üzerinden hipotez inşa edip onun ardından bir bakış sunarak sonuca ulaşmaya çalışmanın kof olduğunu iddia etmek, matematikçilik olur. Cüretkardır, değildir, doğrudur veya yanlıştır, yargıda bulunamam.
Fakat tarih, laboratuvar değildir. Kimi yöntemleri yol açmıştır, yeni ve özgün bakışlar sunmuştur, faydalıdır.
Müzik, tarihin alanı değil ki. Yalçın Küçük’ün üzerine konuştuğu müzik, bilimin de alanı değil. Estetik bir yargıdan ibaret. Sertab Erener’i, Mor ve Ötesi’ni zevkle dinleyen ama caza katlanamayan biri var karşımızda. Aydın Üzerine Tezler’de okuyoruz; Klasik Türk Müziğini, Bizans Müziği olarak görüyor. Bu bilgi eksikliği değildir, görgü eksikliğidir. Müzik konusunda görgüsüz biridir. Tek sesliliği gericilik olarak yorumlayan demode, akim bir kafa. Yalçın Küçük’te en şaşırdım şey bu. Türkiye’nin en iyi yazarlarından biri, hatta belki de ilki olduğunu düşünüyorum. Emsalisiz bir üslubu var. Güzeli tanıyor. Fakat böyle bir adam, müzik konusunda bu kadar zevksiz ve görgüsüz olsun inanılır şey değil. Dahası bu zayıflığını gizleyeceğine çok bilirmiş gibi caka satıyor. Entelektüel namusuna zeval getiriyor.
Efendim, müzik tarihin alanı değil elbet. Müzik dahil tüm sanatlar tarihselci herhangi bir yöntem olmadan incelendiğinde eksik kalır. Yalçın Küçük'te olumladığım budur. Üstelik ne Ruhi Su ne Zülfü Livaneli ne de Mor ve Ötesi için estetik bakış sunmaz. Daha doğrusu, onun estetik diye ifade ettiği şeyin kendisi zaten tarihselcidir. Mor ve Ötesi'ni olumlamasının en önemli sebebi kent ozanlığıdır. Ki bu da, kasıtlı bir abartı içerir çünkü olumladığı grubun kuşağı ile başlamıştır ona göre kent ozanlığı. Yani yeni bir olgu Türkiye için. Müzikal çok az şey var bakışında, en azından çıkış noktasında. En başta "kısmen doğru gelse bile" dediğim de buydu zaten. Dolayısıyla üzerine konuştuğu müzik, bilimin, toplum biliminin dahilinde oluyor.
Ulaştığı sonuçları eleştirebilirim, doğru da bulmayabilirim, katılabilirim de, mesele yöntem olduğunda bir yere kadar önemi var bunun. Yine bu sebeple, buradaki kısa yazılarınızda tarihselciliğe göz kırpan bir bakışınız olmasına rağmen başka bir tarihselci yöntemi deli saçması olarak nitelendirmeniz benim için şaşırtıcı.
hakikaten anlayamadım yazdığınızı ama anlamak istiyorum =)
kendi iddiamı çok kısacık yenileyim; yalçın küçük’ü iyi bir yazar olarak biliyorum. beğendiğim şey fikirlerinden çok üslubu. estetik olarak beğeniyorum yani. ve müzik hakkındaki estetik yargılarını çok sığ buluyorum. bu kadar. katılıyor musunuz?
Gereksiz bir çıkış yapmış göründüysem affedin. Niyetim bu değildi, daha önce söylediğim gibi, paylaşımlarınızı epey sevmiştim.
Buradaki yazınızı ben de savunuyorum, kendime yakın hissediyorum. Yalçın Küçük'te ise üsluptan çok tezler ve fikirleri, ele alma biçimini kendime yakın hissediyorum. Ulaştığı sonuçları da savunmak veya karşı çıkmak adına bir şey söyleyemesem bile, sığ değil gayet ciddiye alınır buluyorum.
Harikulâde bir metin.